Prof. Dr. Selçuk Kırlı : İki Küçük Gelişme
Hepimizin bildiği gibi Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Güney sınırımızın ötesinde sürmekte olan iç savaş-dış savaş karışımı çatışmaların halen ve gelecekte Türkiye’yi tehdit edecek nitelikler kazanması üzerine 2016 yılının ağustos ayında ‘Fırat Kalkanı’ harekâtını başlattı. TSK ve desteklediği Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçlerinin 23 Şubat 2017’de El Bab ve Çevresindeki Kabaşin ile Baza’da kontrolü tamamen sağlanması ile 2.250 Km2 ’lik alan İŞİD’den temizlendi ve söylendiğine göre harekâtın başında amaçlanan hedefl ere ulaşılmış oldu.
Türkiye’nin bir diğer hedefi yine bilindiği üzere Fırat’ın batısına sarkıp Menbiç’i kontrol altına almış olan PYD/YPG’nin bölgeden çıkarılması idi. Türkiye’nin bu talebi PYD/ YPG’nin destekçisi ve hayat garantisi olanABD’ye daha önce defalarca iletilmiş ve onlardan söz alınmıştı. Ancak terör örgütü söz edilen bölgeden çıkarılmadı ve Menbiç’e yönelik ikinci bir harekât zorunlu oldu. Türkiye gerekirse bunu yapacağını tüm dünyaya zaten ilan etmişti.
Bu noktada Türkiye’nin amaçları ile bu amaçları gerçekleştirmek için anlaşmak ya da en azından çatışma içinde olmamak durumunda olduğu diğer güçlerin amaçları arasında uyuşmazlık olmasından dolayı yeni girişim ve denge çabaları devreye girdi. Bu amaçlar nedir diye kısaca listelersek;
- Türkiye için bu amaçlardan bir kısmı şöyle;
- Güney sınırının en azından bu bölgesini İŞİD’e karşı emniyet altına almak.
- Güney sınırı boyunca oluşturulmaya çalışılan PYD/YPG yönetimindeki kuşağı engellemek.
- Kendisine yönelik göç dalgalarını durdurabileceği ve gelecek insanları yerleştirebileceği emniyetli ve desteklenebilir bir bölge oluşturmak.
- Böyle bir bölgeye hâkim olarak Suriye’nin geleceği için kurulacak pazarlık masasına güçlü kozlarla oturacak ülke olmak.
- ABD’nin söylediği görünen amaçları şöyle;
- İŞİD’i yok etmek!
- Suriye’ye demokrasi getirmek!
- İŞİD’e karşı karada PYD/YPG’nin ana unsuru olduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) de dâhil olmak üzere PYD/YPG’yi kullanmak.Dolayısıyla PYD/YPG’yi desteklemek.
- Rusya’nın söylediği görünen amaçları;
- Eski ve yeni üslerini kollamak ve bu sayede Akdeniz’deki köprübaşını sağlama almak.
- İŞİD’i yok etmek!
- Suriye’deki rejimi ayakta tutmak.
- Suriye’nin kaderini Suriye halkının belirlemesine yardım etmek!
- İran’ın görünen amaçları;
- Suriye rejimini Şii hilalinin bir parçası olarak sürdürmek.
- Lübnan, Afganistan, Pakistan, Irak vb. ülkelerden devşirilen Şii milis güçleriyle ve kendi ordusundan unsurlarla sahada olmak.
- Suriye’nin geleceği için kurulacak pazarlık masasında yer bularak, bölge ile ilgili geleceğe yönelik gayelerine uygun düzenlemeler yapılmasına gayret etmek.
Bu listeye başka ülkelerin başka amaçlarını ya da söz edilenlerin farklı amaçlarını da eklemek mümkün ancak bu yazı için önemli olanlarla sınırlı kalmak daha doğru. Amaçlar farklı olup bazı noktalarda birbiri ile çelişince denge kurma ve yapılacak hareketler konusunda uzlaşmanın giderek güçleşeceği açık. Bunu daha iyi anlayabilmek için görünürde kimin kimi desteklediğine, kiminle çatıştığına bir bakalım.
Destekledikler | Çatıştıkları | Uzlaşmaya çalıştıkları | |
Türkiye | ÖSO | İŞİD, PYD/YPG | ABD, Rusya |
ABD | PYD/YPG | İŞİD | Türkiye, Rusya |
Rusya | Rejim, PYD/YPG | İŞİD, ÖSO, El Nusra | Türkiye, ABD |
İran | Rejim | İŞİD | Rusya, Türkiye |
Bu tabloda yazılanlara itirazlar olabilir ve bu itirazlar bir ölçüde de haklıdır. Çünkü ABD’nin İŞİD’i gerçekten bitirmek isteyip istemediği, Ruslar ve ABD’nin Türkiye ile gerçekten uzlaşmaktan
yana olup olmadıkları, Rusya ile İran’ın rejime verdikleri destek sonucu elde etmek istedikleri açısından kendi aralarında tam bir uzlaşmanın olup olmadığı vb. birçok konu çok tartışmalıdır ve sahadaki eylemler kafa karışıklığını giderek arttırmaktadır. Çok bilinmeyenli denklemin karmaşıklığı ortada ancak konunun Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren ve bu gün için en öncelikli olan kısmına odaklanmak gerekirse son günlerde gelişen bir iki olay hem dış politika gerçeklerini hem de ülkeler arasındaki dostluk ilişkilerinin varlığı/yokluğu, sürekliliği/kesitselliği vb. açılarından çok anlamlı sonuçlara varılabilir.
Ne oldu?
- 23 Şubatta El Bab konusunun tamamlanmasından sadece 3 gün sonra Rejim güçleri (!) El Bab’ın güneyindeki Tarif’i ele geçirdi
- 27 Şubat yani Tarif’in alınmasından sadece1 gün sonra ABD karşıtı (!),
- Rusya emrindeki rejim güçleri daha önce bir türlü başarı kazanamadıkları İŞİD’in kontrolündeki 11km’lik alanı yıldırım hızıyla aşarak Menbiç’te ABD’nin kara ordusu durumundaki PYD/YPG ile sınırdaş oldu.
- 28 Şubatta TSK destekli ÖSO Menbiç’in batısındaki 2 köyü ABD’nin kara ordusu konumundaki PYD/YPG’den aldı.
Alarm zilleri çaldı
- ABD desteğindeki PYD/YPG Menbiç’in batısındaki 6 köyü Rusya desteğindeki Rejim güçlerine bıraktı.
Bakın şimdi haritalar üzerinde durum ne oldu?
Bilindiği gibi Fırat Kalkanı harekâtının başlangıç günlerinde TSK destekli ÖSO güneye doğru hareket ederken bir takım ÖSO bileşenleri doğuya dönüp Menbiç yönüne hareketlenmişler ve buna karşı ABD bölgeye özel kuvvetlerini yerleştirmişti. Şimdi de güney doğudan Menbiç’e ilerlememizi önlemek için Rusya önümüze set oldu. Üstelik bunları yaparken ebedi ve ezeli rakipler Suriye coğrafyasında tüm dünyanın aksine birbirlerini hiç rahatsız etmediler. Ortak rahatsız ediciye yani Türkiye’ye karşı birleşmeleri hiç de zor olmadı.
Son olarak bu gün (7 Mart 2017) Pentagon ABD hükümetine Rakka harekâtını PYD/YPG ile birlikte yapmayı tavsiye etti ve Cuma günü Moskova’da yani ilginç bir şekilde İsrail ve muhtemelen İran’dan üst düzey siyasilerin de Moskova’da olduğu bir gün, Türkiye ile Rusya arasında en yüksek düzeyde görüşmeler yapılacak. Haydi hayırlısı.
Şimdi uluslararası dostluk, müttefi klik, stratejik ortaklık, yeni gelişen bahar havası, eksen sapması vb. kavramları bir gözden geçirelim ve bunların anlamı olup olmadığını bir daha tartalım. Bizim ebedi dostumuz zaten yok. Öğrenmemiz çok uzun sürdü ve çok şeye mal oldu ama alıştık. Üstelik bize dost görünmek için küreselden yerele bütün güçlerin bekleyebileceği menfaatler var. Bu yüzden Fırat Kalkanı Harekâtına başladığımızda olduğu gibi sınırlı süre ve sınırlı amaçlara yönelik olsa da arada cici çocuk olma lüksüne sahibiz. Bu gün küresel güçlere dayanarak kendilerine gelecek oluşturmaya çalışanların verebilecek neleri var merak ediyorum. Bu güçlerin birbirleri ile ilişkilerinde bile menfaat hesapları yaptıkları bu kadar doğal ve açıkken, varlık ve geleceklerini nasıl olup da onlara bağlarlar anlayamıyorum. Söylediklerim hala anlaşılmadıysa, geçmiş unutulmuş olsa bile şuanda Kuzey Irak’ta ABD’nin, kısasüre öncesine kadar ve bir çokları için halen can dostu gibi görünen Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve onun başkanı Barzani’ye karşı PKK’yı desteklemekte olmasının anlamını düşünmelerini öneririm. Tabii aynı Barzani’nin yaşatmaya çalıştığı yönetiminin devamı için muhtaç kaldığı asıl gücün Türkiye olmasını da dikkate alarak.
Bizim açımızdan ise Suriye’de bir gün kurulacak yeni rejime doğal olarak terk etmek durumunda olduğumuz coğrafyada kalmak ve bu coğrafyayı daha fazla genişletememenin fayda, gereklilik ve risklerinin iyi hesaplanması ve hayır burada ise böyle kalmasının belki de daha doğru olduğunu düşünürüm. Sınırımızın 90 Km’lik bölümü dışında kalan diğer yerlerin, gelebilecek saldırılara karşı güven altına alınması konusunda yapılması gerekenler ise bu düşüncemin istisnasıdır.
Prof. Dr. Selçuk Kırlı
Türk Ocakları Derneği Bursa Şube Başkanı