Hun İmparatorluğu

Türkler’in ilk kurduklari imparatorluk Hun Imparatorlugu’dur. Türkler’in daha eskiden de devletler kurduklarini biliyoruz, ama Hun Devleti çok genis bir saha üzerinde baska milletleri de idaresi altina alan büyük bir devlet oldugu için, ona imparatorluk adini veriyoruz.

Hun Imparatorlugu Hun Türkleri tarafindan M.Ö. 220 yilinda kuruldu. Hunlar bugünkü Mogolistan bölgesinde, yâni Çin’in kuzey-batisinda yasiyorlardi. Bu bölgede hâkimiyet kurduklari ve genislemeye basladiklari için Çinliler onlari büyük bir tehlike sayiyorlardi. Gerçekten Hunlar, askerlikteki üstünlükleri sayesinde Çin ordularini devamli bozguna ugratiyorlardi. Bu yüzden Çin Devleti, Hun saldirilarini önleyebilmek için Hun-Çin siniri boyunca büyük bir duvar örmeye basladi. Çin Seddi veya Büyük Çin Duvari denen savunma hatti iste böyle ortaya çikmistir (M.Ö. 214). Sonralari Ming Hanedani zamaninda yenilenen bu büyük duvarin bâzi kisimlari çok saglam bir sekilde günümüze kadar ayakta kalmistir.

Ilk büyük Hun hükümdari Teoman Yabgu’dur (M.Ö- 220). O zamanlarda Türk hükümdarlarina “Yabgu” deniyordu. Teoman Yabgu birbirinden ayri yasayan Türk boylarini birlestirerek ilk Türk birligini gerçeklestirmisti. Bu çagda Türkler’in askerî üstünlüklerinde süvarilerin pek önemli bir yeri vardi. Çinliler atla çekilen savas arabalari kullaniyorlardi, ama süvârî ordulari yoktu. Türk atlilari çok sür’atli hareket kaabiliyetine sahip olduklari için Çin birliklerini istedikleri yerde çeviriyorlar, düsman olunca da çabucak çekiliyorlardi. Onlara ummadiklari anda birdenbire hücum ediyorlardi. Çinliler bu yüzden ordularini Hunlar gibi donatmak zorunda kaldilar; askerlerini Hunlar gibi giydirdiler. Ama ne Çin Duvari, ne Çin ordulari, Hunlar’in Çin içlerine kadar girmelerini engelleyebildi.

Teoman Yabgu’dan sonra Hun tahtina oglu Mete Yabgu geçti. Mete zamaninda Hun Imparatorlugu’nun topraklari Japon Denizi’nden Hazar Denizi’ne kadar uzaniyordu. Bu topraklarda çesitli Türk kavimlerinin yanisira öbür Altayli kavimler de yasiyorlardi. Mete devri, Hun Imparatorlugu’nun en parlak devridir (M.Ö. 209-174).

Hunlar zamaninda Çinliler medeniyet bakimindan çok ileri bir durumdaydilar. Hem nüfuslari ve ordulari çok kalabalik, hem medeniyetleri parlak oldugu hâlde Hunlar’la basa çikamadilar. Bu da gösteriyor ki, Hun basarisinin sebebi yalnizca askerî güç degildi. Gerçekten Hunlar teskilâtçilik ve idare bakimindan çok gelismislerdi. O sirada Çin’in ayri ayri prenslikler hâlinde bulunmasindan da faydalanarak, Kuzey Çin’de sik sik iktidari ele aliyorlardi. Fakat Çinliler’in sehir hayâtina kapilan sinir boyu Türkleri yavas yavas Çinlilesiyor. Çinli prenseslerle evlenen Hun hükümdarlarinin saraylarinda Çin âdet ve gelenekleri yerlesiyordu.

Mete’den sonra gelen Yabgular zamaninda Çinliler’le iliskiler artti. Özellikle evlenme yoluyla Türk ve Çin hükümdar âileleri arasinda yakinliklar dogdu. Bu yakinliklar ise Hunlar’in iç isleri bakimindan birçok karisikliklara yol açti. Yine de Hun Imparatorlugu Milâttan Önce Birinci Yüzyil’a kadar üstünlügünü devam ettirdi. Bu yüzyilda ise Türk beyleri arasinda taht kavgalari artabildigine artti. Çinliler de bu kavgalardan faydalanarak, Türkler’i zayiflatmayi bildiler. Ancak Çinliler’in Hohan-Su dedikleri Yabgu’nun 27 yillik imparatorlugu zamaninda ve Çiçi Yabgu devrinde devlet eski gücünü biraz olsun toparlayabildi.

Milâttan sonraki ilk yüzyilda Hun Imparatorlugu Dogu ve Bati Hunlari olmak üzere iki ayri devlete bölündüler. Bunlara Güney ve Kuzey Hunlari da denir. Milattan sonra üçüncü yüzyilin baslarinda (220) baska bir Türk kavmi olan Siyenpi’ler Hunlar’la iktidar mücadelesine giristiler. Sonunda Mogollar’in ve bazi Türk boylarinin da yardimiyla Hunlar’in hâkimiyetine son verdiler. Büyük Hun Imparatorlugu târihte bilinen eski imparatorluklarin en büyügü idi. Hun hükümdarlarindan Mete, Hohansu ve Cici Yabgular, dahî denecek kadar büyük birer kumandan ve devlet adami idiler. Bu büyük sahsiyetler hakkinda Çin târihlerinde verilen bilgiler, en büyük düsmanlarinin bile onlara hayran kaldiklarini gösterir.

Mete Kagan ve Oguz Destani

Mete, Teoman Yabgu’nun oglu ve veliahdi (kendisinden sonra hükümdar olacak kimse) idi. Ama Teoman Yabgu’nun baska bir eginden de bir oglu olmustu ve bu kadin Teoman’dan sonra Mete yerine kendi oglunun hükümdar olmasini istiyordu. Sonunda Teoman’i kandirdi. Ama Mete Buna razi olmadi ve derhâl bir ordu toplayarak Hun tahtini ele geçirmek üzere yola çikti. Böylece Türk târihinde ilk defa bu sehzade (prens), devlet ugruna babasiyla taht kavgasina girisiyordu. Osmanli Imparatorlugu zamaninda da ilk defa Birinci Murâd’in ogullarindan Savci (Yildirim Bâyezîd’in agabeyisi) babasina karsi çikti; sonra Ikinci Bâyezîd’in oglu Selim (Yavuz) babasiyla taht kavgasina girdi. Kanûnî’nin çok sevdigi esi Hurrem Sultân kendi oglu Selîm’i (Ikinci Selim) velîahd yapmak isteyince, pâdisâhin öbür ogullari (Mustafa ve Bâyezîd) da babalarina isyan ettiler.

Mete çok yüksek kaabiliyetli bir komutandi. Topladigi ordu ile babasini yendi ve Hun tahtina oturdu. Çin târihleri onun üstün meziyetlerini ve yaptigi büyük isleri uzun uzun anlatirlar. Devletinin ve milletinin isleri için kendi çikarlarini hiçe sayardi

Anlatilanlara göre bir defasinda Hunlar zor durumda kalmislar ve Çinliler’den baris istemislerdi. Çinliler baris için Mete’nin en sevdigi atini istediler, hemen verdi. Ama Çin hükümdari bununla yetinmedi, baska seyler de istedi. Mete kendine ait nesi varsa hepsini birer birer veriyordu. Sonra Çinliler sinirda küçük bir arazî istediler. Burasi hiçbir ise yaramayan kurak, kumlu bir toprakti. Ama Mete buna çok sinirlendi ve söyle dedi

“Benden ne istedinizse verdim, çünkü onlar benim maltindi. Ama bu toprak benim degil, milletimindir. O topragi korumak için savasir, canimi veririm.”

Türklerin Oguz Kagan Destani’ndaki Oguz Kagan’in Mete oldugu söylenir. Oguz Kagan’in Sehnâme’de ve Divân-i Lugati’t Türk’de adi geçen Alp Er Tunga oldugunu söyleyenler de vardir. Oguz Kagan Destani söyledir:

Günlerden bir gün Ay Kagan bîr erkek çocuk dogurdu. Çocuk kara saçli, kara kasli, ela gözlü, kirmizi agizli idi. Perilerden daha güzeldi. Çocuk, anasindan yalniz bir defa süt emdi. Bir daha emmedi. Konusmaya basladi. Çig et ve sarap istedi. Kirk günden sonra büyüdü. Yürüdü. Oynadi. Ata bindi. Geyik avina bagladi. Günlerden sonra, gecelerden sonra bir yigit oldu. Bahadir oldu.

Oguz Kagan denen bu bahadir bir gün Tanri’ya yakarmakta idi. Birdenbire etraf karanlik kesildi. Gökten bir isik düstü. Bu isik aydan da, günesten de parlakti. Oguz Kagan gördü ki bu isigin içinde bir kiz var. Bu kiz çok güzeldi. Yüzünde atesli, isik saçan bir beni vardi. Kutup Yildizi gibi Idi. Gülse, mavi gök de gülerdi. Aglasa, mavi gök de aglardi.

Oguz Kagan bu kizi görünce akli basindan gitti. Kizi sevdi, aldi. Kiz, Oguz Kagan’a üç erkek çocuk dogurdu. Birincisine “Gün”, ikincisine “Ay”, üçüncüsüne “Yildiz” adini koydular.

Oguz Kagan gene bir gün ava gitti. Gördü ki gölün yaninda bir agaç var. Bu agacin kovugunda bir kiz oturuyor. Çok güzel bir kiz. Saçlar bir irmagin akisi gibi. Disleri inciye benziyor. Gözleri gökten de mavi

Oguz Kagan’in akli basindan gitti. Yüregine ates düstü. Onu sevdi, aldi. Bu kiz da Oguz Kagan’a üç erkek çocuk dogurdu. Birincisine “Gök”, ikincisine “Dag”, üçüncüsüne de “Deniz” adini verdiler.

Bu çagda, sag yönde Altin Kagan denen bir kagan vardi. Altin Kagan, Oguz Kagan’a elçi gönderdi. Pek çok altin,gümüs, yolladi. Pek çok kiz, yakut, inci gönderdi. Oguz Kagan’a saygi gösterdi. Itaat etti. Oguz Kagan, Altin Kagan’in itaatini kabul etti. Sonra kirk gün yürüdü. Buz Dagi denen daga geldi. Çek soguktu. Çadirini kurdurdu.

Tan yeri agardigi zaman Oguz Kagan’in çadirina günes gibi bir isik girdi. O isiktan; gök tüylü, gök yeleli, büyük bir erkek kurt çikti. Kurt, Oguz Kagan’a dedi ki :

– “Ey Oguz, artik ben önünde yürüyecegim.”

Bundan sonra Oguz Kagan çadirlari toplatti. Yola koyuldu. Ordusunun önünde gök tüylü, gök yeleli, büyük erkek kurt yürüyordu. Ordu, kurdu takip ediyordu.

Nice günlerden sonra kurt durdu. Oguz Kagan da ordusunu durdurdu. Burada Itil denen bir irmak vardi. Oguz Kagan düsmanla karsilasti. Savas çok çetin oldu. Okla, kiliçla vurusuldu. Itil Suyu düsman kanindan kipkizil oldu ve Oguz Kagan üstün geldi.

Gök tüylü, gök yeleli kurt gene öne düstü. Oguz Kagan’i Sind Ülkesi’ne götürdü. Oguz Kagan burada da çok düsmanla vurustu. Düsmani yendi. Bu ülkeyi de yurduna ekledi. Geri döndü.

Oguz Kagan’in yaninda ak sakalli, boz saçli, çok akilli ihtiyar bir kisi vardi. Anlayisli, dogru bir adamdi. Oguz Kagan’in veziri idi. Adi “Ulug Türk” idi.

Ulug Türk günlerden bir gün uykuda bir altin yay ve üç gümüs ok gördü. Bu altin yay gün dogusundan gün batisina kadar uzanmisti. Üç gümüs ok da kuzeye dogru gidiyordu. Ulug Türk uyandiktan sonra, düste gördüklerini Oguz Kagan’a anlatti:

– “Ey Kaganim,” dedi. “Hayat sana hayirli olsun. Gök Tanri, düsümde gördügümü yerine getirsin. Diledigi yeri sana versin.”

Oguz Kagan, Ulug Türk’ün sözlerini begendi. Ögüdünü dinledi. Ogullarim topladi. Söyle dedi:

– Gönlüm av diliyor. Kocadim. Kuvvetim kalmadi. Gün, Ay ve Yildiz; siz Dogu tarafina varin. Gök, Dag ve Deniz; siz Bati tarafina varin…

Bunun üzerine Oguz Kaganin ogullarinin üçü Dogu tarafina, üçü de Bati tarafina gitti. Gün, Av ve Yildiz çok geyikler, çok kuslar avladiktan sonra yolda bir altin yay buldular. Yayi aldilar. Babalari Oguz Kagan’a verdiler. Oguz Kagan sevindi. Yayi üç parça etti ve dedi ki :

– “Ey büyük kardesler, yay sizin olsun…”

Gök. Dag ve Deniz de çok geyikler, çok kuslar avladiktan sonra yolda üç gümüs ok buldular. Oklari aldilar. Babalari Oguz Kagan’a verdiler. Oguz Kagan sevindi. Oklari küçük ogullarina pay etti ve dedi ki:

– “Ey küçük kardesler, bu oklar sizin olsun…”

Oguz Kagan bundan sonra ulu kurultayi toplantiya çagirdi. Halki da davet etti. Büyük mesveret edildi. Oguz Kagan yurdunu ogullarina pay etti. Onlara verdi. Dedi ki :

– ” Ey ogullar ben çok yasadim. Çok savaslar gördüm. Çok ok attim. Çok ata bindim. Düsmanlarimi aglattim . Dostlarimi güldürdüm. Gök Tanri’ya borcumu eda ettim. Sizlere de yurdumu veriyorum…”

AVRUPA HUN IMPARATORLUGU

Siyenpiler ile yaptiklari savaslari (220) kaybettikten ve Asya’daki Büyük Hun Imparatorlugu dagildiktan sonra Hunlar’in bir kismi Dinyeper Nehri ile Aral Golü dogusu arasindaki bölgeye yerlestiler ve Dördüncü Yüzyilin ortalarina kadar orada yasadilar. Bu târihten itibaren Bati’ya akin etmeye basladilar. Hunlar’in yurtlarini niçin birakip göç ettikleri iyice bilinmiyor, herhalde geçim sartlarinin bozulmasi onlari bu ise zorladi. Hakanlari Balamir’in idaresinde Volga’dan Bati’ya dogru ilerlemeye basladilar. O târihlerde Kuzey Karadeniz’den Macaristan’a kadar olan yerlerde Cermen asilli kavimler oturuyorlardi. Hunlar önce bunlardan Dogu Gotlari’na hücum edip dagittilar. (374), arkasindan Bati Gotlari’ni maglup ederek onlarin ülkesine girdiler (375).

Dogu’dan Bati’ya dogru uzanan Hun akininin yerinden yurdundan ettigi birçok kavimler böylece Bati’ya itilerek Roma Imparatorlugu topraklarim altüst ettiler. Kuzey Karadeniz’den Ispanya’ya kadar her taraf allak-bullak oldu. Avrupa’nin etnik manzarasini degistiren bu büyük hâdiseye tarihte “Kavimler Göçü” denir.

Dördüncü Yüzyil’in sonunda Hunlar Bati’da Tuna’yi geçerek Balkanlar’a indiler, Dogu’da da Kafkaslar’dan Anadolu’ya girdiler. Bu ikinci akinci kolu Güney Anadolu’dan Suriye’nin Akdeniz kiyilarina ve Kudüs’e kadar yildirim hiziyla ilerledi. Sonbaharda ayni yoldan Azerbaycan’a döndü. Roma Imparatorlugu bu akindan o kadar sasirmisti ki, her tarafta Hunlar hakkinda akil almaz hikâyeler anlatiliyordu. Bati’da ise Balamir’in oglu Ildiz’in komutasindaki Hun süvari birlikleri Bizans Imparatorlugu’nu barisa zorladi, Bati Roma Imparatorlugu ise kendi ülkesini talan eden barbar kavimler (Gotlar, Vandallar, Burgondlar, Saksonlar vs.) karsisinda Hunlar’la anlasma yoluna gitti.

Ildiz’dan sonra Hun tahtina geçen Karaton ve Rua zamanlarinda Hunlar Bizans’i yillik vergiye bagladilar, Bati Roma’yi da barbar kavimlerin ve Bizans’i istilâ tehditlerine karsi korudular. Hun gücü bir masal gibi bütün Avrupa’yi âdeta büyülemis ve korkutmustu. Bu korkunun izlerini Bati milletlerinin hafizalarinda hâlâ bulabiliyoruz.

Hun Imparatoru Rua’nin 434’de ölmesi üzerine devletin basina Attila geçti. Attila, Rua’nin kardeslerinden Muncuk’un oglu idi. Amcalari Aybars ve Oktar Imparatorlugun sag ve sol kanat hanlari idi. Attila kardesi Bleda ile birlikte hükümdar oldu, ama asil idare ve kudret Attila’nin elindeydi. Attila’nin hükümdarlik devri Hun Imparatorlugu’nun altin çagidir. O târihte Hunlar Volga Nehri’nin dogusundan bugünkü Fransa’ya kadar olan bölgeye hâkim olmuslardi. Idareleri altinda çesitli Türk boylari da dâhil olmak üzere tam kirk bes kavim yasiyordu ki, bunlarin çogu simdiki Avrupa milletlerinin dedeleridir.

Bütün dünyada Attila’nin karsisina çikacak hiçbir kuvvet yoktu. Hun hâkimiyeti Mans Denizi’ne kadar ulasmisti. Bizans kendisini devamli baski altinda tutup vergiye baglayan bu kuvvetten kurtulmak için Hunlar arasina nifak sokma yolunu denedi. Çesitli sebeplerden

Attila idaresiyle uzlasamayan Hun beylerini Bizans’a davet ediyor, onlari yüksek makamlara geçiriyor, Attila’ya karsi kendilerine yardim vâdediyordu. Attila nihayet Bizans’i ortadan kaldirmak üzere harekete geçip ordulariyla Trakya’ya girdigi sirada meshur Roma kumandani ve konsülü Aetiüs araya girdi ve kendi oglunu Attila’ya rehin vererek Bizans’in barisi koruyacagina kefil oldu. Bu seferden yedi yil sonra Bizans artik Hunlar’a bagli bir devlet hâline gelmisti: Her yil ödedikleri yillik vergiyi üç katma çikaracak ve bir defaya mahsûs olmak üzere alti bin libre altin ödeyeceklerdi.

Attila 451 yilinda Bati Roma Imparatorlugu topraklarinin bir kismi üzerinde hak iddia ederek (Roma prensesi ile nisanliydi), harekete geçti. Romalilar o zaman Hunlar’in kovaladigi diger Barbar kavimlerden de topladiklari kuvvetlerle iki yüz bin kisilik bir ordu kurup Paris yakinlarinda Attila’nin karsisina durdular. Atilla’nin ordusunda da Hunlar’in yanisira baska kavimlerden yüz bine yakin asker vardi. Orleans yakininda bütün bir gün yapilan savasta her iki taraf on binlerce kayip verdigi halde kimin yendigi belli olmadi, ama gece olunca Romalilar ve müttefikleri savas alanindan çekildiler. Attila onlari o sirada takip etmedi, geri dönüp ordusuna çekidüzen verdikten sonra Roma’ya dogru yürüdü. Po Ovasi’na geldi. Roma’da halk korku ve panik içindeydi. Senato, ne pahasina olursa olsun baris yapilmasindan yanaydi. Baris teklifini yapacak heyetin basinda papa vardi: Papa, hiristiyan dünyasini kurtarmak üzere bizzat Attila’nin huzuruna çikti ve Roma’nin kendisine boyun egdigini bildirdi. Bunun üzerine baris yapildi.

Attila 452 yilinda 60 yasinda iken süpheli bir sekilde Öldü, Yerine sirasiyla ogullari Ilek, Dengizik ve Irnek, Hun Hakani oldular. Bu sonuncular önceki Hun hakanlari gibi basarili olamadi. 470 yilinda Bati Hun Imparatorlugu artik dagilmisti.