Prof. Dr. Selçuk Kırlı: Oyun Bozucu-Oyun Kurucu
İlk önce bu konudaki temel düşüncemi söyleyeyim: “küresel güçler kendi dengeleri içinde oyun kurar, bölgesel güçler ise bu oyunun içinde kendi milli menfaatleri için avantajlı alan yaratmaya çalışır ve bunu oyun bozucu taktikler ile gerçekleştirirler”. Tarihin ve günün doğruluğunu defalarca onayladığı bu düşünceden yürürsek iki kavramın önemli olması kaçınılmazdır: Oyun kurmak ve oyun bozmak.
Oyun kurucu olmanın ilk şartının küresel güç olmak olduğu açık. Bu gün dünyada ABD’nin soğuk savaşın bitmesi ve SSCB’nin dağılmasından sonra ele geçirmeye çalıştığı ve bir süre için başardığı tek oyun kurucu olma döneminin bitmeye yüz tuttuğunu görülüyor.
Rusya kaybettiği gücünü tekrar topladı ve daha SSCB döneminde adeta ileriye dönük öngörü ile kendinden ayrılan devletlerde bıraktığı Rus veya Rusça konuşanların yoğun olduğu bölgeler vasıtasıyla hak gördüğü müdahaleleri yaparak genişlemesini sürdürüyor. Kuzey Osetya ve Ukrayna’nın ilgili bölgeleri bunun örneği ve ileriye dönük olarak sıra Transdinyester’de gibi görünüyor. Ayrıca Rus veya Rusça konuşan yoğunluklu bölgeler olmayan devletlerde de Çarlık döneminden bu yana sürdüre geldiği: “Aynı milleti farklı milletler şeklinde tanımlama ve her birine farklı coğrafyalar atama” politikaları sayesinde elde ettiği kırılma noktalarını kullanarak, aslında çok hassas olan iç dengelerini devam ettiriyor. Bunun örneği de Karakalpak-Özbek ihtilafı. Bu sürdürülebilirlik dışarıdan bakanlar açısından o kadar geniş bir coğrafya olarak ortaya çıkıyor ki Ruslar tekrar küresel süper güç olarak kabul görüyorlar. Oysa Ruslar için kullanılan “yenilmez ordu” efsanesi yıkıldı, büyük oranda gaz ve petrol satışına bağlı ve İtalya’nın sadece çok az üzerinde olan ekonomik güçleri ise oldukça kırılgan. Bu kabul Sırbistan ve hatta Avrupa Birliği üyesi olmasına rağmen Macaristan gibi ülkelerle bağlantılarını sürdürmelerini de sağlıyor. Demin söz ettiğimiz ön görebilme yeteneği gerçekten önemli ve tecrübe ile elde edilebilen bir yetenek. Örnek olarak 1917 ihtilalinden sonra birçok bölgeden çekilen Rusların sonradan bu bölgelerin hemen tümünü kurulan yeni devletleri yıkarak geri alma süreçleri verilebilir. Bu süreçler çok aydınlatıcıdır ama ayrı bir yazıda irdelenmeleri gerekir. Sonuçta Ruslar için küresel güç olma coğrafi genişlik, doğal kaynak zenginliği ve çeşitliliği ile askeri güç tarafından tanımlanmaktadır. Bu konuda son tahlilde kendilerini garantide hissetmelerini sağlayan nükleer yeteneklerin katkısı da belirleyicidir.
Diğer küresel süper güç olarak görülmesi artık kaçınılmaz olan Çin’in taktik uygulamaları oldukça farklı ve genel olarak ekonomik güce dayalı. Çinliler tarihleri boyunca kendi coğrafyalarından genele göre küçük istisnalar dışında çıkmaktan pek hoşlanmayan bir millet idi. Ancak son dönemlerde bu taktik belli ölçülerde değişiyor ve aktarmak için insan kaynakları çok güçlü. Yine de sabır ve saman altından su yürütme taktikleri hiç değişmedi. Kazan-kazan parolasıyla kurdukları ticari ilişkiler kuşak-yol projesiyle Avrupa içlerine kadar uzanıyor ve gerek ticari gerek akademik alanda dünya çapında yayılmaya devam ediyorlar. Bu yayılmanın başlangıç ve orta kuşağında Asya’daki Türk Cumhuriyetleri ve Türkiye de var ama yol ve kuşak bu coğrafya ile sınırlı değil. Kızıldeniz’den Akdeniz’e oradan Avrupa ve Afrika’ya uzanıyor. Çin ayrıca Tayvan sorunu ve ekonomisinin kısa süre sonra ABD ekonomisinin gücünü aşacağı gerçeği nedeniyle kendisini tek güç olarak kabul ettirmeye çalışan ABD’nin ağır rekabet ve tehdidi altında. Bu tehdit zaten ihmal etmediği silah gücünü arttırması ile sonuçlandı ve Çin yapımı silah, uçak ve gemiler artık eskilerine göre çok daha kaliteli hale geldi. Kısacası Çin’in insan kaynağı, doğal zenginlikler ve yüksek üretim ile ticari girişimleri, onun küresel güç olmasını sağlıyor. Nükleer güç olmasının katkısı ile tabii.
Şimdilik üç odak tanımlamakla yetinelim. Çünkü bu günkü yapısıyla sistem açısından Avrupa Birliğinin umduğu gibi bir küresel güç olması mümkün değil. Birleşik Krallık ayrı bir dünya ve şüphesiz oyun kurucu özellikleri var ama ABD ile birlikte yürümediği takdirde halen küresel güç olma yeteneği çok sınırlı. Bunun farkındalar ve dış ilişkilerini bu bağımlılığı aşma yönünde geliştirmeye niyetleri var gibi ama bu çok zaman alacak ve belki de başarılamayacak bir düşünce.
Peki, bu üç odak çatışmadan oyun kurmayı nasıl beceriyor? Bilindiği gibi aralarında acilen çatışmalarını gerektiren birçok sorun olmasına ve çatışacak gibi davranmalarına rağmen bu çatışma bir türlü gerçekleşmiyor. Birisi diğerine göre avantaj sağladığında üçüncü birinciye görünen bir karşıtlık sergilemese de, ikinci ile birlikte yürüyüp dengeyi kuruyor. Bunun net ve güncel örneği Rusya’ya petrol ambargosu uygulanmaya başlamasından itibaren Çin’in Ruslardan petrol alımını arttırması. Bu sayede Hindistan’ın da benzer davranışıyla ambargo Ruslar için Petrol ticaretini öncesinden daha karlı hale getirdi. Bir ikinci örnek ebedi düşmanlar olarak görülen Rusya ve ABD, Suriye coğrafyasını etki alanları olarak paylaştı ve ortak vekil kullanıyorlar. Türkiye gibi başka bir ülke müdahil olmaya kalktığında her biri ötekinin etki alanında yapılacak bir girişime itiraz etmez veya kısık sesle itiraz ederken, kendi alanlarını tek yanlı (İran) veya ortak (PKK/PYD) vekillerini de devreye sokarak kollamaya devam ediyorlar. Bu denge içinde üçüncü tarafın müdahale gücü zora sokulup mevcut durumun devam etmesi sağlanabiliyor. ABD’nin Güney Çin Denizinde Çin’e karşı hazırlıkları Rusları sanki hiç ilgilendirmiyor. Hâlbuki Japonya’nın güçlenmesi işlerine gelmez çünkü aralarında bazı adalar konusunda anlaşmazlıklar var ama bu konu Ruslar için şimdilik öncelikli değil. Bir başka örnek, Çin’in kuşak-yok projesi aslında Ruslar için tehlike olduğu ve bu tehlikeyi önlemek için ABD ile birlikte çok gürültü çıkarmadan ortak hareket ettikleri gerçeği. Bütün bu oyun kurmalar süren çatışmaların vekiller arasında ve bölgesel kalmasını sağlıyor ve vekiller bu gayretlerinin kendilerine bir şeyler kazandıracağını hayalini kurmaya devam ediyorlar.
Gelelim oyun bozmaya. Evet, küreseller kendi aralarındaki dengeyi kollayarak paylaşma ve sömürme oyunlarını kurmaya devam edecekler ama oyun sonuç olarak bir sahada oynanıyor ve o sahada yaşayanların oyun bozma yetenekleri varsa kendi milletlerinin menfaatine alan açma veya ileriye dönük daha büyük tehlikeleri fark edip engelleme güçleri olabiliyor. İşte bunun adı oyun bozma. En güzel örneklerden birisi Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde yaptığı harekâtlarla küresellerin hayalindeki PKK koridorunu bir ölçüde engellemiş olması. Daha bitmedi ama oyun önemli ölçüde bozuldu. Oyunu bozmak güzel ama her şeyin olduğu gibi bunun da bir kefareti var ve ödenmesi gerekiyor. Ödüyoruz zaten ama boyut büyüdükçe ödemeler gücümüzü aşabilir ve oyun bozucu yeteneklerimizi kaybedebiliriz. O halde oyunu bozarken de bazı hesapları doğru yapmak gerekiyor. Bu noktada idealist/gerçekçi politika ayrımını iyi yapmak önemli çünkü oyun bozucunun göze alabileceklerini iyi tartıp, kendisi ve karşısındakinin sınırlı alandaki gücünü iyi hesaplaması ve hedeflerini imkân ve kabiliyetlerine göre belirlemesi gerekiyor. Bu durumda sonuç geniş kitlenin beklentilerini tam olarak karşılamayabiliyor ama doğrusu bu çünkü oyun tek değil ve bitmiyor. Hepimizin aklında bazı hedeflere hızla ulaşmak olabilir, haklı da olabiliriz ama öncelikli adımlar atılmadan istenen son hedefe ulaşmayı beklemek saflık olur. Yani oyun bozmak da aynı oyun kurmakta olduğu gibi ekonomi, silah gücü ve destekleyecek doğal ve insani kaynaklara sahip olma zorunluluğunu getiriyor. Oyun kurmada gerekenlerden farkı sadece miktar. Kendimizle sınırlı kalmamak için dışarıdan bir iki örnek verelim. ABD başkanı Trump zamanında Araplar için söz konusu olduğu söylenen İran tehlikesine karşı bir Arap NATO’su kurma planı ve girişimi başlatmıştı ve muhalifi Biden’de akıllıca bulmuş olacak ki bu girişimi sürdürdü. Ne oldu? Suudiler böyle bir şeyin olamayacağını söyleyip girişimi bitirdiler. Bu güne yansıması ne? İran Dışişleri bakanı tarihlerinde ilk kez bölgesel sorunların çözülmesi için Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın birlikte çalışması gerektiğini açıkladı. Suudilerden bir başka örnek, ABD Rusya’ya petrol ambargosu koyduktan sonra Suudi Arabistan Ruslardan petrol alımını iki katına çıkardı (daha ucuz tabii). Bir de küreseller arasında oyun bozma örneği verelim, ABD İran’ı çok uzun süredir yalnızlaştırmaya ve ekonomisini batırmaya çalışırken son dönemde Ruslar, İran petrol bölgelerine 40 milyar dolar yatırım yapma kararı aldı. Irak’ın kuzeyindeki yönetimin bağımsızlık referandumu konusunda Türkiye, İran ve Irak’ın iki küresele rağmen verdikleri ortak tepkiyi ve oyunun nasıl bozulduğunu da hatırlayın.
Evet, bizim ve bir takım bölgesel gücün oyun bozma yetenekleri hala var ve sonuçları uygulamada görülebiliyor. Hatta Türkiye’nin zaman zaman oyun kurma girişimlerinin de bulunduğu izliyoruz. Suriye’nin kuzeyinde sınırlar değişmemesine rağmen kontrolümüz altında olacak bir bölge oluşturmak ve buraya halen Türkiye’de bulunan Suriyeli nüfusundan elle tutulur bir bölümü iskân etmeye çalışmak gibi. Ermeni-Avrupalı-ABD-Rusya’nın ortak oyununu Karabağ’da bozmuş olmanın ötesine geçip Azerbaycan ile tek devletmiş gibi davranmaya yönelerek, gelecekte Türkiye ile diğer Türk devletlerinin ve Azerbaycan ile diğer Türk devletlerinin ilişkilerini geliştirilmesiyle, Türk Devletleri topluluğunu küresel bir güce dönüşmesi sağlamak ve bu yolla insan kaynağı, ekonomi, askeri güç, doğal kaynak ve coğrafya olarak küresel güç olmanın gereklerini yerine getirmeye çalışmak gibi.
Bölgesel güç olmayı başaran milletlerin, süreç içinde küresel güç olma gayretine girmeleri çok doğal. Bunun uygulamadaki karşılığı oyun bozucu olmaktan oyun kurucu olmaya yükselmek şüphesiz. Ancak diğer bölgesel güçler veya bu aşamaya ulaşamamış komşularla rekabet etmekle, gerçek küresel güçlerle rekabete girmek aynı şey değil ve her girişimin karşılığı ve ödenecek kefaretin artması da doğal. Bu durumda küresel güç olmanın yolu iç dengenin iyi kurulması, tek millet iki devletten tek millet üç devlet, dört devlet ve süreç içinde tek devlet gibi davranan bir Türk dünyasına ulaşılması Türkiye için olmazsa olmaz görünüyor. Vaktiyle bunlardan söz eden Türk Milliyetçilerini aşağılayanların bugün bu amacın peşinde koşuyor gibi görünmeleri ancak “Allah’ın sopası yok” deyimiyle açıklanabilir.