Panel:Türkistan Yolunda Afganistan Türkleri
Türk Ocağı Şube Başkanı Selçuk Kırlı: “ Türk’ün Türkten Başka Dostu ve Türk’ü kucaklayacak başka kucak ta yoktur”
Ali Eşref Uzundere
Bursa Türk Ocağı’nın Gençlik Kolları tarafından düzenlenen “Türkistan Yolunda Afganistan Türkleri” konulu panelin açış konuşmasını yapan Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı, “ Türk’ün Türk’ten Başka Dostu ve Türk’ü kucaklayacak başka kucak ta yoktur” dedi.
Uludağ Üniversitesi “Türk Dünyası Kültür ve Genç kalemler topluluğu üyeleri tarafından Türk Ocağı Bursa Şubesi koordinatörlüğünde Dede Efendi Salonunda gerçekleştirilen ve maderatörlüğünü Türk Ocağı Bursa Şube Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı’nın yaptığı panele, Panelist olarak Giresun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Duman, Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yüce ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. İzzetullah Zeki Dihkanoğlu Bursa Osmangazi Belediye Başkan yardımcısı Cem Hasanoğlu katıldı.
Panel sunumunu yapan, Kırgız Türk Cumhuriyetinden Doktora öğrencisi Luiza Hamrabeyava’nın okuduğu;
Türkün tarihine örttüler perde
Aksuvar, Alparslan, Timurlar nerde?
Mirza Babur ağlar yattığı yerde,
Gazneli Mahmud’dan kalan Türkistan.Özbek Han, Baykara, Nadir Şah hani?
Gazne’de hüzünlü “Biruni” teni,
Üç yüz yıldır emer vampirler seni,
Yer altı yiğitten dolan Türkistan.Halkım yıkacaktır çekilen seddi,
O gün bayram olur istiklal adı,
Bilir misin seni kim zehirledi,?
Koynunda büyüyen yılan Türkistan.”
Nooreddin Samedoğlu’na ait “Güney Türkistan” adlı şiiri ile başladı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasından sonra Türk Ocakları Bursa Şube Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı’yı açış konuşmasını yaptı. Prof. Kırlı yaptığı kısa konuşmasında Adriyetik’ten Çin Seddine kadar uzanan geniş bir coğrafyada Türk milletinin ve Türk topluluklarının yaşadıklarını topluluklarının yaşadıklarını belirterek, bu coğrafyada yaşayan Türklerin sorunlarına dikkat çekti.
‘Türkün Türk’ten başka dostu yoktur’
Dünya coğrafyasında Türk olanla Türk olmayanlar arasındaki farklılıklara değinen Prof. Dr. Kırlı, şöyle konuştu:
“Biz kendi kendimize kavrulur, insani yardım yapacaksak kendi cebimizden yaparız. Başkaları bir birlerini destekler, bizim insanımız da görmezden gelir, hatta kendilerine düşmanlık yaptığımız tarzında da yorumlarlar.
Bu tarihi dönemlerden beri böyle olmuştur. Şimdi böyledir, bundan sonrada böyle olacaktır. O halde bütün bu konuya hiç inanmayan siyasilerin artık ‘Türkün Türk’ten başka dostu yoktur’ özdeyişinin anlamına yaklaştıkları, dilleri varmadıkları için söyleyemedikleri, ama sadece biz kendimizi dostumuz demeye başladıkları dönemde, biz birbirimizi tanımaya Anadolu’ya uzak coğrafyalarda Türkleri tartışmaya devam edeceğiz. Unutmayacağız ve unutturmayacağız. Başkalarının inadına inşallah daha büyük kalabalıklarla yine yaklaşacağız yine kucaklaşacağız.”
Bizi kucaklayacak başka kucak yoktur
“Tarihin var oluşundan beri verdiğimiz bütün şehitlerin; bu gün olanından dün olana kadar gelen süreç içinde toprak altına verdiğimiz milyonların hatırına ve gözü suyu hürmetine, biz birbirimizi kucaklamazsak, bizi kucaklayacak başka bir kucak yoktur” diyen Bursa Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı sözlerini, “ Bu gün Afganistan Türklerini konuşacağız. Yarın Özbekistan Türklerini, öbür gün Moldova Türklerini, beriki gün Kazan Türklerini konuşuruz. Türk’ün coğrafyasında Türk’ün insanından Türk’ün anlatılacak hikayesi bitmez. Bu gün onlardan bir tanesini konuşacağız.” diye tamamladı.
Türkistan: Türklerin diyarı
Prof. Dr. Mehmet Yüce, “Türkistan” kelimesinin Fars kökenli bir kavram olduğunu, Türklerin diyarı anlamına gel geldiğini ve tarihinin 5.yy kadar dayandığını, “Batı Türkistan”, “Doğu Türkistan (Afgan)” veyahut “Güney Türkistan” ve “İran Türkistan’ı” olmak üzere 4 bölüm halinde incelendiğini bildirdi. Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan’ın yaklaşık 1.8 milyon kilometre kare alandan oluşan geniş bir coğrafya olduğunu, ancak nüfusu belirli yerlerde yoğunlaştığı bir bölge olduğunu, Çin halk cumhuriyetinin topraklarının 1/6’sını, sınırlarının da ¼’ünü oluşturduğunu belirtti.
Batı Türkistan ise Çarlık Rusya’sı tarafından 1865’te işgal edildiğini, 1924 yılında Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla Batı Türkistan; Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan olmak üzere 5 cumhuriyete bölündüğünü, 1991 yılından itibaren bağımsızlıklarını kazandıklarını hatırlatan Prof. Dr. Mehmet Yüce, Türkistan’la ilgili şu bilgileri verdi:
“Güney Türkistan: Ural dağlarından Hindikuş dağlarına kadar Türklerin yaşadığı Büyük Türkistan coğrafyasının güneyi, Belh, Feryap, Kunduz gibi tarihi şehirlerin de dâhil olduğu Badahşan’dan Herat’a kadar olan bölge Güney Türkistan’dır. Asırlarca Türk hâkimiyetinde bulunmuştur.
Güneydeki Afgan Türkistan’ı: Afganistan’ın kuzeyinde Bend-i Türkistan ve Hindukuş dağ sırası önünde Seyhun vadisine ve Batı Türkistan Çukureline doğru uzanan alçak sahadır. Bölgenin Nüfusu yaklaşık 10 milyon civarında olup Afgan nüfusunun üçte birine tekabül eder. Verimli topraklara sahip olan bölgedeki halk, tarım ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. En büyük şehri Mezar-ı Şerif’tir.
Afganistan nüfusunun Peştun, Tacik ve Türk halklarından oluştuğunu ülkedeki ikinci büyük etnik gurubu oluşturan Türklerin nüfusu 10 milyondur. Bu nüfusu Özbek, Türkmen, Halaç, Tatar, Kırgız, Kazak, Kızılbaş, Karakalpak ve Avşarlar Türk boylarından oluşmaktadır. Güney Türkistan’da en etkin Türk boyu Özbek Türkleridir.
Özbekler: Bu gün Özbek nüfusunun 5 milyonu geçtiği tahmin edilmektedir. Özbekler, genellikle esnaf ve çiftçi olarak çalışıyorlar. Belh Cevzican, Kunduz, Tahar, Feryab, Sarıpul, Katagon ve Bedahsan bölgelerinde yaşarlar.
Türkmenler: İkinci büyük Türk gurubudur. Özbeklerden farklı olarak haycancılık yaparlar. Afganistan’da canlı hayvan ihracatında ülke ekonomisine büyük katkı sağladıkları gibi geleneksel halıcılık geçim kaynağıdır. Herat Feryab Cevzican Parwan Kunduz Belh Badgıs Türkmenlerin yayladığı bölgelerdir. Türkmenler nüfusun 3 milyonu geçtiği tahmin edilmektedir
Kızılbaş Türkleri: Afganistan’daki üçüncü büyük Türk gurubudur. Sayıları 400 bin dolayında olduğu tahmin edilen bu gurup Türkler, 1738 de Herat-Kabil arası güvenliği sağlamak için Nadir Şah tarafından bölgeye yerleştirilen Türkmenlerdir.
Kırgız Türkleri: Bunların dışında en kalabalık Türk gurubudur. Büyük ve küçük Pamir dağılık bölgesinde yaşıyorlar ve sayıları 1950’lerde Doğu Türkistan’daki zulümlerden kaçanlarla birlikte 100 bini geçmiştir. Ayrıca Hazara, Kazak Aymak, Tatar gibi diğer küçük Türk gurupları da Afganistan’ın çeşitli bölgelerinde parçalanmış olarak yaşamaktadırlar. 13. yüzyılda Cengizhan tarafından bölgeye yerleştirilen Hazara Türkleri günümüzde Hazara Yurdu manasına ‘Hazaracat’, ya da ‘Hazaristan’ olarak anılan bölgede yoğun olarak yaşamaktadırlar. Hazaraların İslam’ı ne zaman benimsedikleri kesin olarak bilinmemekle birlikte İslam’ın Sünni, Şii ve İsmaili kollarına mensup oldukları görülmektedir.”
Afganlaşan-Tacikleşen Türkler…
Konuşmasında Afganlaşmış Türkler ile ilgili açıklamalarda da bulanan Prof. Dr. Mehmet Yüce,
Günümüzde Afganistan’da kalabalık bir Afganlarmış Türk topluluklarının yaşadığını bildirdi.
Afganlaşan Türk toplulukları arasında ilk sırada Afgan tarihinde Afganca/Peştucca telaffuzu ile “Gilcaylar” olarak geçen Halaç Türkleri olduğunu ve günümüzde Peştuca ve Darice (Farsca’nın lehçesi) konuştuklarını belirten Prof. Dr. Mehmet Yüce, ikinci sırada 1747 yılında Nadir Şah Afşar’ın yönetiminden sonra bu günkü Afganistan’ın kurucusu Ahmet Han’ın mensup olduğu Abdalı kabilesi olduğunu, bu kabilenin de Eftalitlerin (AK Hunların) torunları sayıldığını bildirdi.
“Afganlaşan 3. Türk kabilesi de Çar Aymakların (Dört Aymaklar) Taymanı koludur. Cemşidi, Hazarı ve Firozkohi kolları Farca ve Türkçe konuştukları halde, Taymanlılar Peştuca konuşurlar. Çar Aymaklar Afganistan’ın batı ve merkezi bölgelerinde yaşamaktadırlar. Afganlaşmış 4. Türk kabilesi Çağatay Türkleridir. Ülkenin kuzeyindeki Çağataylar, Özbekçe ve Farsça, ülkenin güneyinde yaşayan Çağataylar ise Peştuca ve Farsça konuştuklarını” kaydeden Prof. Dr. Yüce, Tacikleşmiş Türklerle ilgili şöyle konuştu:
“Tacikleşmiş Türkler, Türkistan bölgesi başta olmak üzere Afganistan’ın çeşitli yerlerinde yaşamaktadırlar. Kabil’in kuzeyindeki Kohistan, Kohdaman, Karabağ, Çarikar, Kelekan ve Peneşer bölgelerinde kalabalık bir Tacikleşmiş Türkler vardır. Aynı zamanda Kabil ve Kabil’in batısında Logan ve Gazne’de de Tacikleşmiş Türkler bulunmaktadır. Çoğunluğu Özbek Türkü olan bunların evinde Türk olduklarını gösteren şecereleri vardır.
Tacikleşmiş ikinci büyük Türk kabilesi Hazaralar ve Gorilerdir. Hazaralar kendilerini Moğol saydıkları halde örf adet ve geleneklerinden Türk kökenli oldukları açıkça anlaşılmaktadır. Goriler Moğolların çıkışından önce Afganistan’ın merkezi bölgelerinde hüküm süren Goriler, Afgan tarihinde Aryen asıllı bir Afgan kabilesi olarak bilinmekle beraber, kaynaklardan Gorilerin Eftalitlerin diğer bir kolu olduğu, günümüzde Harat vilayetinin Goriyan şehrinde yaşayanların bir kısmı Farca bir kısmı da Türkçe konuşmaktadır.”
Prof. Dr. Yüce, Büyük Türkistan coğrafyasında kurulan devletler hakkında da, dünyanın en büyük istila yollarından birinin üzerinde bulunan Afganistan’ın, eski çağlardan beri pek çok Futuhatçı ordularının gelip geçtiği yer olduğunu bildirdi.
Afganistan Coğrafyasında Türklerin Tarihsel Rolü
Afganistan’ın bu stratejik durumundan ilk istifade edenlerin eski İranlılar olduğunu, M.Ö.500’de İran hükümdarı Dara’nın orduları bu ülkeyi işgal ederek, güneye indus vadisine inmeye çalıştığını ve ülkeye iki asra yakın hâkim olduklarını kaydeden Prof. Dr. Mehmet Yüce, M.S. 50’den 125’e kadar Türk asıllı Sakaların (İskitlerin), M.S. 125-480 yılları arasında da Türk oldukları tahmin edilen Kuşanlar, Afganistan’ı hâkimiyetleri altında bulundurduklarını belirtti.
“Büyük Türkistan coğrafyası, birinci yüzyılda yaşamış olan eski Türk boylarından olan Yuen-Çi’lerden başlayarak 1747 de Nadir Şahın ölümüne kadar geçen sürede Türkler tarafından yönetildiğini belirten Prof. Dr. Mehmet Yüce, M.S.480’den itibaren Afganistan’ın yeni hâkimleri Türkler olmaya başladığını Ak Hunlar olarak bilinen Halaç Türklerinin bu devirde Afganistan’a gelip yerleştiklerini ve kurdukları devletin bir asır kadar Afganistan’a hâkim olduğunu bildirdi.
1. asrın sonlarına doğru Afganistan’ın, Arap orduları tarafından istila edildiğini, Arap istilasından sonra Afganistan’da büyük bir kuvvetin hâkimiyetini kuramadığını, ahalinin kendilerine “Şah” unvanı verilen kabile reisleri tarafından idare edildiğini, bu durumun İran’da kurulan Samaniler Devletinin 9. Asrın ikinci yarısında Afganistan’ın büyük bir kısmını işgal edene kadar devam ettiğini kaydeden Prof. Dr. Mehmet Yüce,
“Türklerin Hindistan’a girişi ve buraya egemen olmaları 11.yy başlarından Gazneli Sultan Mahmud’un (1000-1030) Hint seferiyle başlamış, 12. yüzyıldaki Muhammed Guri (1149-1206) döneminde devam etmiştir. Bazı kayıtlarda Çağatay Devleti, bazı kaynaklarda Timur’a nispeten Gürkaniler diye isimlendirilen Babürlüler döneminde zirveye çıkmıştır. AK Hunlar, Göktürkler, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Emir Timur Devleti, Şeybanı Özbekleri, Harzemşahlar, Avşarlar ve Babürler, Afgnistan üzerinde kurulmuş olan başlıca Türk devletleridir” diye konuştu.
Afganistan’da istikrarsızlığın nedeni
Afganistan’ın 19.yy İngiltere ve Rusya arasında Asya’da egemen olma mücadelesine sahne olduğunu, Rus imparatorluğu Türkistan’ı adım adım işgal ederek güneye doğru ilerlerken, Hindistan’da bulunan İngiliz imparatorluğunun işgal kuvvetleri de kuzeye doğru ilerlediğini anlatan Prof. Dr. Yüce, Kuzey Türkistan, güneyi de Peştunistan ve Belucistan’dan koparılarak oluşturulan Afgan Devletinin, Peştun idaresine bırakıldığını, Ruslar ve İngilizler tarafından çizilen bu suni sınırın Afganistan’da bu güne kadar devam eden istikrarsızlığın önemli nedenlerinden söyledi.
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Öğretim Üyesi İzzetullah Zeki Dihkanoğlu’nu da Afganistan bölgesinin tarihi süreç içinde geçirdiği devreleri anlatarak, günümüzdeki Afganistan’daki izlenimlerini örneklerle anlattı.
“Terörün Radikalizmin ve Emperyalizmin Kıskacında Yok Sayılan Afganistan Türklüğü”
Giresun Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk duman’ da “Terörün Radikalizmin ve Emperyalizmin Kıskacında Yok Sayılan Afganistan Türklüğü” konulu konuşmasında,
Afganistan’da Türklerin siyasal alanda organize olarak devlet kurma evrelerini Bölgede emperyalist girişimlerin üzerinde durarak, İngiltere’nin Hindistan’ı kontrol altında almak adına Rusya ile anlaşarak Tampon bölge olarak oluşturduğu bildirdi.
Afganistan ise Türklerin yoğun olarak yaşadığı kuzey Afganistan, yanı Güney Türkistan ve Hazaracat bölgesinde coğrafi şartlar nedeniyle hiç bir zaman etkili olamadıklarını kaydeden Prof. Dr. Selçuk Duman, Günümüzde Özbek, Hazara, Türkmen, Aymak, Afşar, Kazak, Kırgız, Karakalpak Halaç adlarıyla Türkler yaklaşık olarak Afganistan nüfusunun %40’ını oluşturduğunu kaydetti.
Afganistan Türklüğü nüfus olarak Afganistan’da birinci etnik unsur olmasına ragmen siyasi sosyal ekonomik ve kültürel anlamda yok sayılan ve haklarını alamayan bir toplum olarak ağır asimile. Baskı ve terör olaylarına maruz kaldığını kaydeden Prof. Dr. Duman, Afganistan’ın jeostratejik önemi ve kuruluş sürecini kısaca ortaya koyarak, Afganistan’daki Türk varlığını tanımladı.
Asya’nın Gözetleme Kulesi” Afganistan’da emperyalist girişimler,
Afganistan’ın yeniden yapılandırılması için yapılan uluslararası görüşmeler ve bu görüşmelerde yer alan aktörler ile Afganistan’da Türklerin yaşadığı coğrafyada Afganistan Türklerine yönelik yapılan katliamlar, baskılar ve terrorist faaliyetleri kaynaklar ölçüsünde değerlendiren Prof. Dr. Selçuk Duman, şunları kaydetti:
“Ortadoğu Hindistan ve Kafkasya’nın ulaşım güzergâhında ve kesişme noktasında olan Afganistan; tarihi ipek yolu üzerinde bulunmaktadır. ‘Stratejik Yol’, ‘İmparatorlukların Geçiş Yolu’, ‘İpek yolu Kavşağı’, ‘Hindistan Kapısı’, ‘İslam Dünyasının Doğu kapısı’, ‘Medeniyetler Kavşağı’, ‘Asya’nın Kalbi’, ‘Dünya Ticaret merkezi’ gibi tabirler ile de tanımlanmış olup, “Asya’nın Gözetleme Kulesi” olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca Afganistan, Türkistan, Hindistan ve Cin arasında stratejik koridor olan Vahan Koridoruna sahip olmakla birlikte dünyanın ikinci büyük sıradağları olan Hindukuş dağları ile kuzey güney olarak doğal bir bölünmüşlüğe sahiptir.
Afganistan’daki bu doğal ve coğrafi bölünmüşlük o kadar kesin çizgilerdir. Bölgelere göre yoğunlaşan etnik ve dini bölünmüşlüğü beraberinde getirdiği için günümüze kadar büyük uğraşılar verilmesine rağmen bir ulus ve Ulus devlet yaratılamamıştır.
“Aslında Afganistan Devleti’nin de 1747 yılında İngiltere’nin Avrupa ve Amerika kıtasında üstünlüğü ele geçirmesini takiben Hindistan’a yönelmesi ve Rusya’nın Türkistan üzerinde emperyalist yayılması üzerine iki ülke karşı karşıya geldiğini, İngiltere Peştunlara dayanan bir Afgan devletini tampon bölge olarak kurdurmuş ve Rusya ile yaptığı antlaşma ile bunu Rusya’ya kabul ettirdiğini kaydeden Prof. Dr. Duman, günümüzde ise Peştunlar üzerinde İngiltere ABD ve Pakistan maharetiyle Afganistan devleti yaşatmaya ve kontrol edilmeye çalıştığını söyledi:
“İslam Dünyası’nın Doğu Kapısı” Türkler
“Kuzey-güney olarak Hindikuş dağları ile ikiye bölünmüş olup Afganistan’ın doğusundaki Vahan koridorundan en batısındaki Herat şehrine kadar uzanan ve bu gün Kuzey Afganistan olarak tanımlanan coğrafyanın Büyük Türkistan’ın tabi bir parçası olduğunu, günümüzde literatüre Afgan Türkistan’ı ya da Güney Türkistan olarak geçen bu coğrafyanın “Katağan ve Türkistan” adıyla Afganistan resmi idari yapılanmasında da yer aldığını kaydeden Prof. Duman, Katağan bölgesinin merkezi Kurduz, Türkistan bölgesinin merkezinin Mezar-I şerif vilayeti olduğunu, Bu bölgede nüfusun baskın çoğunluğu da halen Türklerden oluştuğunu ve kendilerini Afgan olarak nitelendirdiklerini belirtti.
2004 yılı nüfusları dikkate alındığında, Kuzey Afganistan (Güney Türkistan) ile Merkezi Afganistan’da (Hazaraçat bölgesi) nüfusun % 80’in Türklerden oluştuğu oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Selçuk Duman, Hazaracat bölgesinde yaşayan Hazara Türklerinin Afganistan nüfusunun yaklaşık %12’sini oluşturmakta ve Afgan tabirini kullandıklarını bildirdi.
Bu coğrafyada Türklerin siyasal anlamda bir organizasyon haline gelmeleri ve bölgede hâkimiyet kurmalarının, diğer Türk bölgelerinde olduğu gibi M.Ö. 125 yılında İskit/Saka Türkleriyle başladığını, İskitlerin bugünkü Kazakistan’dan başlayarak Kara Deniz’in kuzeyi ve Anadolu içinde ilk siyasal organizasyonu kuran Türk boyu olduğunu bildiren Prof. Dr. Duman, “Afganistan’daki siyasi organizasyonun başlangıcı diğer Türk bölgeleriyle uyumlu bir seyir ve akademik anlamda bir tutarlılık bulunduğunu, İskit Türklerinin hâkimiyeti M.S 40 yılına kadar devam etti:
Afganistanda Emperyalist girişimler
“Bölgede 40-425 yılları arasında Kuşanlar, Kuşanlardan sonra Büyük Hun İmparatorluğu, Hun imparatorluğunun dağılmasıyla birlikte Orta doğuya geçen Ak hun/Eftalitler ve 425 yılında Halaç Türk hâkimiyeti başlamış ve 7 yüzyıla kadar devam etmiştir.” diyen Prof. Duman, günümüzde Afganistan’da yaşayan Türklerin yaşadıkları bölgeler hakkında açıklamalarda bulunarak Afganistan’daki emperyalist girişimler konusunda şunları kaydetti:
“Afganistan’ın kurulmasından günümüze bu ülkede emperyal girişimleri olan devletler; ingiltere, Rusya, İran, Pakistan, ABD ve Çin’dir. Elbette bu ülkeler dışında Afganistan ile ilgilenen devletlerde bulunmaktadır. İngiltere; 1783 yılında Amerika’daki hâkimiyetini kaybettikten sonar Hindistan’a yönelmiş ve “East indian Company” şirketi aracılığıyla bu bölgeye yerleşmiştir. 1801 yılında İran ile yapmış olduğu antlaşma ile de Hindistan ve Afganistan’a inecek Fransız tehdidine karşı işbirliği yapmıştır. Akabinde Bengal ve Karmatik bölgelerindeki kolonileri vasıtasıyla Babur Türk devletini Hindistan’da zayıflattıktan sonar 1803 yılında Hindistan’ı kontrolünü önemli ölçüde ele geçirmiştir.
Rusya, 1828 Türkmençay Antlaşması sonrası Kafkasya’da etkili hale gelmesi ve Batı Türkistan’a yönelik faaliyetleri nedeniyle İngiltere, Palmerston’un kaleminden Mc Neill’e 1830’larda göndermiş olduğu yazıda; “Afganistan’a yönelik işgal hareketinde İngiltere’nin seyirci kalmayacağı” bildirilmiştir.
1838 yılında da Afganistan’a müdahale ederek Hindistan Genel Valisi Lord Eden Auckland’ın emiriyle Mayıs 1838 tarihinde Afganistan’a bir ordu göndermiş, Dost Muhammed’i tahtan indirmiş yerine Şuca’ül Mülk’ü başa geçirmiştir. Afganistan da bu müdahaleye karsı 1841 yılında İngilizlere karşı başkaldırı olmuş ve İngilizlerin Kabil garnizonuna saldırılmıştır. Bunun üzerine İngilizler, bu başkaldırı nedeniyle yaklaşık 70 bin kişiyi katletmişlerdir. İngiltere, Afganistan’ı Rusların Hindistan’a yönelik faaliyetlerini önlemek için tampon bölge olarak gördüğü için bu olaya bu şekilde sert karşılık vermis hatta 1878-1879 ve 1919 yıllarında da Afganistan’a müdahalelerde bulunmuştur. İngiltere bu müdahalelerle Afganistan’da kendine itaat eder emirlerle 1919 yılına kadar doğrudan, 1919 yılı sonrası ise dolaylı olarak kontrolü elinde tutabilmiştir.”
II. Dünya savaşı sonrası ise ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan’ın birlikte hareket ettiği eylem planının içinde İngiltere’nin de yer aldığını, En son NATO çerçevesinde Afganistan’a yapılan operasyonda da bölgede yer alan radikal örgütlerin yönlendirilmesinde en etkili ülkelerden biri olduğunu ifade eden Prof. Dr. Selçuk duman, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Rusya ise I.Petro’dan itibaren (1682-17725) Hint okyanusuna ulaşmayı milli bir strateji olarak benimsemiştir. I.Petro vasiyetnamesinde; İsveç’ten mümkün olduğunca toprak alınması gerektiğini, ticaretin sürdürebilmesi için İngiltere ile iyi ilişkilerin devam ettirilmesini, Kuzeyde aralıksız olarak Baltık denizi boyunca, güneyde Karadeniz kıyılanı boyunca genişlemesi gerektiğini ve mümkün olduğunca İstanbul ve Hindistan’a yaklaşılmasını, İran Körfezine ulaşılmasını, Suriye yoluyla yakın doğu ticaretin gelişmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu nedenle bölge ile ilgisi her zaman var olmuştur.
1828 yılında İran’ı yenerek Türkmençay Antlaşması’yla etkisiz hale getirdikten sonra 1859 da Kafkasya Müslümanlarını, 1866 da Yesi ve Taşkent’i, 1867’de Buhara’yı 1868 de Semerkant’ı, 1873 yılında ise Hive’yi kontrol altına almış ve Afganistan üzerinden Hindistan’ı tehdit etmeye yönünde faaliyetle geçmiştir. Ancak İnhgiltere7nin bölgede etkili olması nedeniyle Rusya II dünya savaşı sonrasına kadar Afganistan’da istediği sonucu alamamıştır.
II Dünya Savaşı sonrası İngiltere’nin savaşın yaralarını sarmak için dünya liderliğinden kendi rızasıyla ABD lehine çekilmesi ve ABD’nin de bu dönemde Afganistan ile yeterince ilgilenmemesi üzerine Sovyet Rusya, Afganistan ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. 1954 yılında Afganistan ile 3,5 milyon dolarlık kredi antlaşması yapmış, 1955 yılında da Kruşçev Afganistan’ı ziyaret etmiş ve 100 milyon dolarlık yardımda bulunmuştur.
Sovyet Rusya 1961 yılına kadar Afganistan’da petrol aramaları, havaalanı ve yol yapımı için 150 milyon dolar, silah ve mühimmat için ise, 100 milyon dolar yardımda bulunmuş, 50 bin kişilik Afgan ordusunu donatmıştır. Ayrıca Afgan subaylarının Sovyet Rusya’da askeri eğitim almasını sağlamıştır.”
Milli Kimlik ve Dil Birliği…
Konuşmasının sonunda İran, ABD, Pakistan, Çin’ in Afganistan Türklerine yönelik uyguladıkları baskı asimilasyon ve katliamlarını anlatan Prof. Dr. Duman, sözlerini şu sözlerle noktaladı:
“Afganistan’da Özbek, Hazara, Türkmen, Aymak, Afşar, Kazak, Kırgız, Karakalpak ve Halaç adlarıyla günümüzde de yaşamaya, daha doğrusu yaşam mücadelesi vermeye devam eden Türkler; yaklaşık 1900 yıl hâkim oldukları coğrafyada birinci etnik unsur olmalarına rağmen, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda etkin bir hakları olmadığı gibi temel insan haklarından da yoksun bulunmaktadırlar. Afganistan Türklerinin ulusal ve uluslararası alanda haklarını elde edebilmeleri için milli kimlik, dil birliği ve siyasal anlamda birlikte hareket edebilme kabiliyetlerine ulaşmaları gerekmektedir.”
Panelistlerin konuşmalarından sonra Uludağ Üniversitesi Konservatuarı öğretim üyesi ve TUDAM başkanı Doç. Dr. Erdem ÖZDEMİR ve saz arkadaşlarının sunduğu “Türk Dünyasından Müzik Esintileri ile devam eden Program, plaket takdiminden sonra Türk Dünyasından Milli Kıyafetli Gençlerden Kendi Şiveleri ile Birlik Beraberlik Mesajları ile sona erdi.