“Hocalı Soykırımı” Düzenlenen Panelle Anıldı

-Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce: “Hocalı Katliamı münferit bir olay değil, olaylar zincirinin bir halkasıdır.”

-Türk Ocakları Bursa Şubesi Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı: Ermeni siyasetçilerin devletin bekasını koruyabilmek için Türk Düşmanlığını” sürekli gündemde tutmaya çalışıyorlar.
-Azerbaycan Kültür Derneği Bursa Şube Başkanı Handan Ton: Anmakta olduğumuz Hocalı soykırımı, Türk Dünyasında yaşanan haksızlıkların adaletsizliklerin acı ve kederin sadece bir sembolüdür “
Ali Eşref Uzundere

BURSA- Ermenistan silahlı kuvvetlerinin 25/26 Şubat’a bağlayan gecede Azerbaycan’ın Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında gerçekleştirdikleri “soykırım” vahşetinin 27. yıldönümü Bursa Uludağ Üniversitesi’nde düzenlenen bir panelle anıldı.
Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür merkezinde Uludağ Üniversitesi’nde eğitim gören Azerbaycanlı öğrencilerin oluşturdukları Azerbaycan Kültür ve Sanat Topluluğu tarafından organize edilen ve Azerbaycan Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosu Heyyam Daşdemirov’nun katkı vererek katıldığı panele, Bursa Büyükşehir belediye Başkan yardımcısı Ahmet Yıldız, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
U.Ü. Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce ile Türk Ocakları Bursa Şubesi Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı konuşmacı olarak yer aldığı Panelin açış Konuşmasını yapan Azerbaycan Kültür Sanat Topluluğu Başkanı Solmaz İsmailov, Hocalı faciasının bütün Türk dünyasının kanayan yarası olduğunu söyledi. Bu konuda esas yükün Azerbaycan gençleri başta olmak üzere Türk gençlerinin omzunda olduğunu ifade eden İsmailov, “Biz gençler olarak vatanımızın toprak bütünlüğünü korumak ve Ermeniler tarafından dünya kamuoyunun gözleri önünde yaşanan Hocalı soykırımını tanıtmak ve kabul ettirmek zorunluluğundayız” dedi.
Panelin açılışında konuşan Azerbaycan Kültür Bursa Şube Başkanı Handan Askeran Ton,1992 yılında; 25 Şubat’ı 26 Şubat’a bağlayan gece Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında, Rus desteğindeki Ermenistan silahlı kuvvetlerinin silahsız savunmasız Hocalı Türk halkına uluslararası savaş kuralları tümüyle hiçe sayılarak yapılan soykırımın, dünya insanlık tarihinin utanç verici bir olay olduğunu söyledi.
27 Şubat 1992 sabahı dünya haber ajanslarının bu acımasız soykırım/katliamını belgeleyen, görselleriyle uyandığını, travma yaratan görüntüler karşısında insanlık tarihinin yeni bir utançla yüzleştiğini kaydeden Ton, “Bu gün panelle anmakta olduğumuz Hocalı Soykırımı bir semboldür” dedi.
1804 yılından günümüze kadar Ermenilerin Azerbaycan ve Anadolu coğrafyasında yaptıkları katliam, işkence ve zulümlere değinerek, yakın tarihte dünya kamuoyunun gözleri önünde Bosna ve Karabağ yaşanan olaylarla ilgili “kadın ve çocukların” durumlarına dikkat çeken Ton, şöyle konuştu:
“Karabağ’ın işgalinin en acı sonuçlarından biri 600’ün üstünde kadın, esir olarak Ermenistan’da, Karabağ’da, bir gün değil, her gün ölüyor. Can borcunu bir kez değil, bin kez ödüyor. İnkâr edilse de, yok sayılsa da bu acı tablo gerçektir. Organ mafyası, tıbbı denek, kadın ticareti, tarlada ırgatlık, Ermeni evlerinde hizmetkarlık, esir kadınların yaşadığı kader.
Ermenistan inkâr ediyor.. Karabağ’da gözlem yapan uluslar arası kuruluşlar sahte raporlarla bu iğrençliklere ortak oluyor.. Dünya susuyor, Azerbaycan susuyor, ama Karabağ’ın esir kadınları susmuyor. 26 yıldır Ermenilerin elinde esir olan Talış Kızılağaçlı isimli kadın, yaşananları/yaşadıklarını “Şuşa’dan Mektup” isimli kitabında şiirle anlatıyor ve kitabını hayatını ortaya koyarak, Azerbaycan’a ulaştırmayı başarıyor.
Şuşa’dan Mektup;
-Özbeöz kendi topraklarında Ermenilerin elinde esir olan yüzlerce Azerbaycan kadının, halkına ve dünyaya isyanıdır.
-Topraklarını kaybederek barış sağladıklarını gururla ifade edenlere sitemidir.
-Dünyanın ikiyüzlü siyasetine lanetidir.
-Şehit oğul ve kızlarına, yersiz-yurtsuz kalanlarına ağıtıdır.
-Horlanan, aşağılanan kimliklerinin nasır tutmuş bedenlerinin umutsuz çığlıklarıdır.
-Her satır başında başınızı öne eğdiren, acıyı yüreğinize perçinleyen bir utancın vesikasıdır.
Ve Karabağ’daki esir kadınların Türk Dünyası’na müracaatıdır.
İşte o dizeler;
Ümidim, inamım sensen
Menim mübarız gızım.
Kalk ayağa, mehriban bacım.
Tarihe ayrılan zaman,
Artık gelip çatmıştır.
İllerdir yanır gadim Garabağ torpakları,
Sesin kesip Atilla’nın, Cevat Han’ın torunları
Menim hatun hanımım seni gözlüyür,
Sene ümidvaram, topla etrafına,
Hecer gızları, Nene Hatunları,
Çağır yardıma Kazak kızımı,
Çağır Türkmen gelinimi,
Manas Destanı’nından Kırgız ninemi.
Haber sal ülkemin bölünmüş, paylanmış toprağına,
Şimalde Gence’ye, Cenupta Tebriz’e,
Sesimizi duysun, Anadolu gızları
Kurtarsın bizi esaretten Atatürk’ün torunları..”
Bosna ve Karabağ’da aynı tarihte yaşanan olayın Bosna’daki kadınları, örgütlü ve bireysel olarak verdikleri büyük bir hukuk mücadelesi ile Lahey Adalet Divanı ve farklı hukuk kuruluşlarındaki “Adalet” arayışları sonucunda; Sırpların sınırlı da olsa cezalandırıldıklarını kaydeden Ton, Karabağ kadınlarının ne yazık ki, geleneksel nedenlerle böylesi bir mücadele sürdüremediklerini, acılarını ıssız ve sesiz yaşadıklarını bildirdi.
Ton, sözlerini; “Bizler farklı coğrafyalarda yaşayan Türk halkları olarak; birimize yapılan haksızlığı, adaletsizliği, varlığı, yokluğu sevinç ve kederi, kendimize yapılmış gibi sahip çıkmalıyız. Sahip çıkmadıkça, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne 250 milyon Türk Dünyasının söylemin hiçbir somut anlamı olmaz. Dün Karabağ, Ahıska, bu gün Kerkük, Kırım, Türkistan, Türkmendağı, Güney Azerbaycan benzer acıların birer adresi olarak, aynı acıları, haksızlıkları yalnız başına yaşamaya mahkum olacaktır” diye tamamladı.
Azerbaycan’ın İstanbul Konsolosu Hayyam Daşdamirov da yaptığı konuşmada, etkinliğe ev sahipliği yapan U.Ü Rektörlüğüne ve Panelin düzenlenmesinde emeği geçen herkese teşekkür etti. Daşdamirov, “Azerbaycan Cumhuriyeti Devleti olarak her zaman Türk halkının ve devletinin desteklerini hissettiklerini belirterek, “İkili ilişkilerde iki devlet bir millet olarak kardeşliğin ne demek olduğunu her yerde her zaman görmekteyiz. Azerbaycan Türkleri olarak yaşadığımız bu acımızı dünya kamuoyuna duyurmada gösterilen gayret ve çabaya teşekkür ediyorum” dedi.
Prof. DR. Mete Cengiz Kültür Merkezinde “Hocalı Soykırımı” 27. Yıldönümü nedeniyle düzenlenen Panele konuşmacı olarak katılan Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce, dünyanın bu soykırıma sessiz kalmasının nedeninin Türklere karşı yapılmış bir vahşet olmasından kaynaklandığını söyledi.
“Hocalı Katliamı münferit bir olay değil, olaylar zincirinin bir halkasıdır” diyen Prof. Dr Yüce, dünyada yaşayan hiç milletin, hiçbir halkın, hiçbir toplumun insan onurunu zedeleyecek eylemlere maruz kalmaması temennisinde bulundu.

Türklerin, dünya üzerinde yaşadığı toprakları yurt edinmek için en fazla can ve kan veren millet olduğunu belirten Yüce, “Bugün Anadolu topraklarının tarihine baktığınız zaman da böyledir. Azerbaycan tarihine baktığınız zaman da böyledir. Türkistan tarihine baktığınız zaman da bu durum maalesef böyledir. Türk milletine yönelik katliamlar ve soykırımlar bitmiyor. Bunu ağlaşmak için söylemiyorum. Bunu geleceğimize daha sağlıklı gidebilmek için, gelecek neslimizin daha şuurlu ve bilinçli olmasını sağlamak için söylüyorum. Türkiye’nin yanı başında gerçekleşen bu olaydan dolayı büyük üzüntü içindeyiz. Hocalı Katliamı münferit bir olay değildir sadece, olaylar zincirinin bir halkasıdır. Tek başına bu olaya baktığımız zaman olayı bir bütün olarak göremeyiz. Ermenilerin yapmış olduğu soykırım sadece Hocalı ile sınırlı değildir.” diye konuştu.
Türk-Müslüman denince her şey yapılır..
Gerçekleştirilen soykırım hakkında dünya genelinde yapılan ciddi bir çalışmanın olmadığının altını çizen Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce, Türk milletlerinin bu olayı kamuoyuna yeterince anlatamadığına dikkati çekti.
Türk milletinin oturduğu yerde kendi kendine konuşmayı tartışmayı, kin tutmayı bırakarak, gerçekleşen olayı uluslararası arenaya taşıyıp çıkarması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Yüce; “Tabii ki bu kolay değildir. Aynı şey Ermenistan’a yapılmış olsaydı çok kolay olurdu. Unutmayın ki dünyada Türk ve Müslüman denilince yapılmayacak ne kadar şey varsa yapılır. Yapılacak ne varsa da yapılmamaya gayret edilir veya unutturulur. Dünya kamuoyunun uluslararası alanda kime nasıl davranıyorsa, Türk ve Müslüman milletlere de aynı şekilde davranmasını isteyip talep ediyoruz. Ancak, bakıp görüyorsunuz, istemekle talep etmekle bu işler olmuyor. Türk milleti ve Türk Dünyası birlik içinde hareket edip güçlü olursa bu işler olur” diye sözlerini noktaladı.

Türk Ocakları Bursa Şubesi Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı ise konuşmasında, Ermeni siyasetçilerin Ermeni devletin bekasını koruyabilmek için Türk düşmanlığını sürekli gündemde tutmaya çalıştıklarını söyledi.
Arkasında Rusya’nın olmadığı bir Ermenistan’ın bölgede direnme şansınız mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Selçuk Kırlı; “Ermeniler kullanılmaya açık bir millettir. Kullanılabilir olan milletler de kendisini kollayan ülkelere hizmet ederken; ‘Ne koparabilirim acaba’ hesapları yapmaya başlar.
İşte Azerbaycan’da, Karabağ’da, Hocalı’da olan budur. Geçmişte Anadolu’da da bu hesapları yapmışlardı. İşte Hocalı’da olan budur. Bu yapılan, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki bireysel ve özel bir savaş değildir. Asıl hedef, o bölgede zayıflayan Osmanlı Devleti’nin doğu ve güneydoğusuyla ilgili güç biriktirmekti. Ermenistan coğrafyasının toprağı, berbat bir topraktır. Ermenistan, kendi kendine yetebilecek bir ülke değil. Azerbaycan ise öyle değil. Dünyanın bütün nimetlerine sahip bir coğrafyasıdır. Ermeniler, bu coğrafyadan ne kadar fazla toprak çalabilirse hayatını devam ettirme şansları artacak. Ermenilerin o dönem düşman belledikleri milletler Türkler değildi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ‘Kürtlerden bizi koruyun’ diye Osmanlı Devleti ile pazarlık ediyorlardı. Peki, sonunda ne oldu? Suçlu Türkler oldu. Peki, suç işlememiz gerekiyor muydu?.. Hayır gerekmiyordu. Niye? Çünkü o toprak bizim. Düşman biz olmalıyız ki, yaptıklarını haklı gösterebilsinler” diye konuştu.
Ermeniler asılsız iddialarını gündemde tutulmak zorunda
Ermeni siyasetçilerinin “Ermeni Meselesi”ni gündemde tutmaya devam ettirmekten başka bir şanslarının olmadığını vurgulayan Kırlı şöyle konuştu:
“Hiçbir Ermeni siyasisi bu meseleleri gündeme getirmekten vazgeçemez. Vazgeçtiği, anda, bizimle barıştığı anda, sınırlar açıldığı anda Ermenistan’ın yarısı bizim ülkelerimize çalışmaya gelir. Bildiğim kadarıyla şuanda da 300 bin civarında ülkemizde kaçak çalışan Ermeni var zaten, daha fazlası da olur. Ermenistan’da adam kalmaz. Çünkü o toprak insan besleyecek bir toprak değildir. Ancak, Azerbaycan’da bunun tersi bir durum olur. Çünkü Azerbaycan toprakları çok bereketli topraklardır. Buraya gelen Ermenilerin ikinci ve üçüncü nesil çocukları ise, kin gütmezler. O yüzden Ermenistan’ın bekası için Ermeni siyasetçilerin bu asılsız iddialarını devam ettirmek zorundadırlar” diye konuştu.
Prof. Dr. Selçuk Kırlı, Hocalı soykırımının dünya kamuoyunda doğru algılanabilmesi için genç kuşağın sanat dallarıyla daha fazla ilgilenmeleri gerektiğini de sözlerine ekledi.
Azerbaycan’ın İstanbul Konsolosu Hayyam Daşdamirov, Panelin sonunda Prof. Dr. Mehmet Yüce  ile Prof. Dr. Selçuk Kırlı’ya birer teşekkür plâketi takdim etti.