Türk Dünyası “Şehriyar” Adıyla Bursa’da Buluştu

Dünya’nın 80 ülkesinde “HeydEr Babaya Selam” şiiri ile tanınıp bilinen Güney Azerbaycanlı Büyük Türk şairi ‘Şehriyar’ doğumunun 110. yılında
Bursa’da anıldı

sempozyum_mhsehriyar_12

Ali Eşref Uzundere

Dünyanın 80 ülkesinde” Heyder Babaya Selam” şiiri ile en çok tanınıp bilinen Güney Azerbaycanlı (İran) Türk şairlerinden birisi olan Muhammed Hüseyin Şehriyar, doğumunun 110. Senesinde; Bursa Türk Ocakları Derneği Bursa Şubesi ile Uludağ Üniversitesi’nce ortaklaşa gerçekleştirilen bilgi şöleni ile anıldı.
Bursa Türk Ocakları ve Uludağ Üniversitesi’nin işbirliğiyle organize edilen “Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şöleni”nin üçüncüsü Türk Şiir Dünyası’nın önemli şairlerinden biri olan “Muhammed Hüseyin ŞEHRİYAR” konusu temasıyla düzenlendi.
Uludağ Üniversitesi Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür ve Kongre Merkezi’nde 7-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen “ŞEHRİYAR Bilgi Şöleni’ne yerli ve yabancı üniversitelerden 36 bilim adamının konuşmacı olarak katıldı.

Türk Ocağı Bursa Şubesi Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı’nın yaptığı açılış konuşması ile başlayan Bilgi şöleninin açılış töreninde; Bakü; Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adalet MURADOV ile Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay da konuştular.

Türkçe’yi dünyaya duyuran bir şair

Akademisyen, öğrenci ve vatandaşların yoğun ilgi gösterdiği “Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şöleni; Muhammed Hüseyin Şehriyar” etkinliğin açılış töreninde konuşan UÜ Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, Türk Ocakları Derneği Bursa Şubesi’nin düzenlediği bilgi şölenlerine ev sahipliği yapmaktan dolayı mutluluğu dile getirdi.
Kültürü; bir milletin asırlar boyunca oluşturduğu kendine has yaşam biçiminin kodlarını barındıran hafıza olarak tanımlayan Rektör Prof. Yusuf Ulcay; “Tarihi, sanatı, edebiyatı, şiirleri, türküleri ait olduğu milletin dilinden, gelenek ve göreneklerinden izler taşır. Çünkü bizler bu kültürel öğeler sayesinde biz oluyoruz. Türk kültürünün gönüllü elçileri olan dil üstatlarından biri olan Muhammed Hüseyin Şehriyar, yenilikçi ve ulusal bir şairdir. Bu manada, Türk dünyasının ve Azerbaycan Türk şiirinin büyük isimlerinden olan Şehriyar’daki en önemli özellik ise gelenek ve görenekleriyle birlikte anadili Türkçe’ye verdiği önemdir. Bu vesile ile Tebriz’in insanlığa armağan ettiği büyük değerlerden birisi olan Muhammed Hüseyin Şehriyar’ın ölüm günü İran’da “Milli Şiir Günü” ilan edilmiştir. Türkçe’nin sokakta bile konuşulmasının yasak edildiği 1950’lerin İran’ında “Heydar Babaya Selam “şiirinin dünyanın pek çok ülkede kendine yer bularak, o ülkelerde Türk dilini ayağa kaldırmıştır. Kendisini bir kez daha saygıyla anıyorum” dedi.

“Heyder Babaya Selam”, Türklüğün milli destanı sayılır

Azerbaycan Bakü Devlet İktisat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adalet Moradov ise Türk dünyasının önemli şehirlerinden birisi olan Bursa’da, yine Türk dünyasının önemli şairlerinden birisi olan Şehriyar’ın anıldığı bir programın organize edilmesinden dolayı büyük bir mutluluk duyduğunu söyledi.
Programın düzenlenmesinde emeği geçen Uludağ Üniversitesi yetkililerine ve Türk Ocağı Bursa Şubesi yönetimine teşekkür eden Bakü Devlet İktisat Üniversitesi Rektörü Adalet Moradov; “Tebriz’de doğup İran’da hayatını geçiren Muhammed Hüseyin Şehriyar, her ne kadar buralarda hayatını geçirmiş olsa da aslen bir Azerbaycan Türkü’dür. Tüm dünya Türklüğünün onu “Heyder Babaya Selam” şiiri ile tanıyıp sevdiği ve gururla anlattığı milli bir şairimiz Şehriyar’ın bu şiiri 80 ülkede Türk dilinde yayınlanmıştır. Şehriyar, Azerbaycan Türkçesiyle yazdığı şiirlerle Türk diline en yüksek seviyeye ulaştıran ve milli beraberlik duygularını anlatan çok önemli eserleri vardır. Şehriyar’ın şiirlerinde; vatanın manevi bütünlüğünü görmek ve can kardeşlerinin hoş sedasını işitmek gibi bir amacı vardı. Hayatının tamamını İran’da geçirmeye mecbur olan Şehriyar’ın Hayalinde Azerbaycan’a, Kafkasya’ya ve Türkiye’ye seferlere çıkmıştır. Bu seferlerini de yazdığı şiirlerle dile getirmiştir. Onun ölümsüz eserlerinden birisi olan ‘Haydar Babaya Selam’ isimli eseri, Azerbaycan’da milli bir destan olarak kabul edilmektedir” diye konuştu.

sempozyum_mhsehriyar_9

Türk Ocakları’nın bilgi şölenleri devam edecek

Türk Ocakları Derneği Bursa Şubesi Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı da yaptığı açış konuşmasında, Uludağ Üniversitesi ile birlikte “Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şöleni Projesi Bilgi Şölen’lerinin; isimlerini herkesin duyduğu ancak tam olarak yaşamları hakkında bilgi sahibi olunmayan Türk büyüklerini daha iyi anlatabilmek amacıyla organize edildiğini vurguladı.
Prof. Dr. Kırlı, “Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şöleni Projesi”nin İlkinde de İsmail Gaspıralı’yı, ikincisinde Halil İnalcık’ı ve üçüncüsünde bu yıl Azerbaycan ve Türk dünyasının en büyük şairleri Muhammed Hüseyin Şehriyar’ı doğumunun 110. yılında anmayı planlayarak gerçekleştirdiklerini söyledi.
Konuşmasında şölene katılan öğrencilere seslenen Prof. Dr. Selçuk Kırlı; “Buraya katılarak Şehriyar hakkında bilgi sahibi olma şansını yakalayan değerli öğrencilerimiz gerçekten çok mutlu olmalısınız. Çünkü burada dinleyecekleriniz her zaman ulaşabileceğiniz bilgiler değildir ve ulaşabilmek için de çok emek vermeniz gerekmektedir. Ancak Uludağ Üniversitesi ve Bursa Türk Ocağı, bunların hepsini bir buçuk günde yutabilmeniz için böyle bir şöleni düzenledi. Önemli olan sizlerin burada olabilmesi ve bu beni de çok mutlu ediyor. Umuyorum ki bu şölen boyunca gerçekten sanatın ruhuna gerçek anlamda erdiğinizi hissedeceksiniz. Şölenimizde; kıymetli şair Muhammed Hüseyin Şehriyar’ın; vatandaşı olduğu devletin dilinde de dünya çapında bir şair olmayı, ana dilinde de dünya çapında bir şair olmayı nasıl başarabildiğini dinleyeceksiniz” şeklinde konuştu.

Açılış konuşmalarının ardından kürsüye davet edilen Güney Azerbaycan’dan (İran) konuşmacılardan Yousef Hosni Azami, Şehriyar’ın bazı şiirleri seslendirildi. Katılımcıların pür dikkatle dinlediği şiirlerden etkilenen bazı katılımcıların duygulanarak ağladıkları gözlendi.
Sonra Bilgi Şöleninin ilk oturumu UÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce, başkanlığında yapıldı. Prof. Dr. Elman Haliloğlu Quliev “ Muhammet Hüseyin Şehriyar’ın Yaratıcılığında Milliyetin Tezahür Formları” , Dr. Elhan Yurt oğlu Mehmedov’u “Şehriyar şiirlerinde Türk Medeniyetinin Ortak Değerleri: Halk Edebiyatı Örnekleri” ve Prof. Dr. İsa Özkan , “Ana Dili Türkçeye İran’da ve Türk dünyasında İtibar Kazandıran Şair; Mehemmed Hüseyin Şehriyar” konulu bildirilerini sundular.
“Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şöleni’nin öğlenden sonraki 2. Oturumu Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İsa Özkan yönetti. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, “ Şehriyar’ın ‘Derya Eyledim’ Şiiri Etrafında Bir Değerlendirme”, Prof. Dr. Fikret Alizede, “ Şehriyar’ın yaratıcılığında mantıksal – anlamsal bağlar”, Doç. Dr. Esmira Fuad Şükürova “Şehriyar’ın Yaratıcılığında KADIN”, Dr. Ali Asgar Aziz Pour da “Şehriyar’ın Sehendiye adlı şiirinde Göye Çıkış Mektubu” konulu bildirilerini sundular.
Sinama salonunda yapılan 3. Oturumlarda, Doç. Dr. Mümtüz Sarıçiçek- Büşra Boza, “Şehriyarın Şiirlerinde Mevsim Olgusunun Mitsel/ Arketipsel Yönden Tahlili”, Yrd. Doç. Dr. Şamil Yeşilyurt “Şehriyarın Şiirinde Dağ Olgusu”, Dr. Halil Akça, “Şehriyar şiirindeki Bitki ve hayvanların Mitsel/Arketipsel yönden incelenmesi”, Okutman Saliha Cömert, “ Türkiye hayali Sefer şiirinde Arketipsel yolculuk”

Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’un yönettiği 4. Oturumda; MNS. Ali Asgar Jemrasi, Şehriyar’ın Haydar Babaya Selam şiirinden ilham alarak Halaç Türkçesiyle yazdığı “Karşubaluk’ka Selam” naziresini okuyarak, İran’ın Küm kenti güneyinde yaşayan “Halaç Türklerinin konuştukları ve kaybolmaya yüz tutan “Halaç Türk lehçesi” ile ilgili açıklamalarda bulundu.
U.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Hatice Şahin,“Şehriyar’ın Şiirlerinde İkilemeler, Tekrarlar, Deyimler”, Aynı fakülteden; Öğretim Üyesi Ebru Kuybu,“Heyder Babaya Selam şiirinde Yansıma yoluyla ortaya çıkan söz varlığı”, Doç. Dr. Özlem Ercan- Doç. Dr. Gülay Durmaz “Aynı toprakların yetiştirdiği, Üç büyük Şair: Hafız, Fuzuli, Şehriyar”,

Doç. Dr. Barış Özdal Başkanlığındaki 5. Oturumda; Yrd. Doç. Dr. İkram Çınar “Bir Düşünür olarak şehriyarın Eğitim Anlayışı” Dobabeh Taghizadezonus “ İran’da Şehriyar hakkında yapılan yayınlar”, Naser Alizade , “1990’dan sonra İran’da yayınlanan Türkçe Dergiler”, Kubra Saadun Jaafer, “ Heyder Baba şiirinde yazılmış nazireler üzerine” konu başlıklarıyla sunulan bildirilerden sonra Ankara Türk Dünyası Topluluğu Sanatçıları; Çiğdem Gürdal- Cem Gürdal ve saz arkadaşları, Türk dünyasından örnek şarkı ve türkülerden oluşan nefis bir konserle ilk gün programı sona erdi.

Bir Büyük Türk; Şehriyar Bilgi Şöleni’nin ikinci günü 6. Oturumunu Prof. Dr. Hatice Şahin yönetti. Prof. Dr. Alev Sınar Uğur “ Şiirlerden Hareketle Mehmet Akif ve Şehriyar, Prof. Dr. Salim Conoğlu, “ Şehriyarın Şiirlerinde Kültürel belleğin Yansıması ve Yurtseverlik Dili”, Yrd. Doç. Dr. Saadettin Eğri, “Şehriyar’da Romantizm Etkileri, “ Arş. Gör. Zuhal Eroğlu Koşan,“Yahya Kemal’in İzinde Şehriyar”, Okutman Ece Serrican, “Şehriyar’ın Şiirinde Türk(iyeli) Aydınlar”,

Prof. Dr. Kazım Yoldaş’ın yönettiği 7 oturumda; Prof. Dr. Mustafa Cemliloğlu “Heydar Baba Şiirinde Anadolu Motifleri”, Prof. Dr. Ali Duymaz “Şehriyar’ın Türkçe Şiirlerinde Türklük ve Türkiye Algısı”, Doç. Dr. Esmira Fuad Şükürova, Üstad Şehriyarın Türk Dünyası Edebiyatındaki Yeri ve Mevkii”, Ülker Elman Kızı Baxşiyeva “ Şehriyar “Heyder Baba” şairi kimi”, Aynur Qafarlı, “ Muhammed Hüseyin Şehriyar Yaratıcılığının Orta Umum Tahsil Okullarında Tedrisi” konu başlıklarındaki bildirilerini sundular.

[Best_Wordpress_Gallery id=”17″ gal_title=”0708_11_2016_Sempozyum_MHSehriyar_2″]

 

Muhammed Hüseyin’i Şehriyar Yapan
“Heyder Babaya Selam”Dır!

Dünyanın 80 ülkesinde “Heyder Babaya Selam” şiiri ile tanınıp bilinen Güney Azerbaycanlı Büyük Türk Şairi doğumunun 110. Yılında Bursa’da anıldı.
Ali Eşref Uzundere
“Her Yıl Bir Büyük Türk Bilgi Şöleni”nin üçüncüsü Türk Şiir Dünyası’nın önemli şairlerinden biri olan “Muhammed Hüseyin ŞEHRİYAR” konusu temasıyla 7-8 Kasım tarihleri arasında Bursa’da gerçekleştirilen bilgi şölenine katılan bilim adamları: Muhammet Hüseyin Şehriyar’ın şiirlerini her yönüyle ele alıp tartıştıkları bilgi şöleninde; Güney Azerbaycan’dan (İran)katılan MS. Ali Asgar Jemrasi, Şehriyar’ın Haydar Babaya Selam şiirinden ilham alarak Halaç Türkçesiyle yazdığı “Karşubaluk’ka Selam” naziresini okudu. İran’ın Küm kenti güneyinde yaşayan “Halaç” Türklerinin konuştukları ve kaybolmaya yüz tutan “Halaç Türk Lehçesi” ile ilgili, açıklamalarda bulunan ve bu konuda yazdığı kitaplarını katılımcılara dağıtan Ali Asgar Jemrasi, bu lehçenin korunması için bilim adamlarından destek istedi.
Ankara Türk Dünyası Topluluğu Sanatçıları; Çiğdem Gürdal- Cem Gürdal ve saz arkadaşları, Türk dünyasından örnek şarkı ve türkülerden oluşan nefis bir konser verdiler.

Muhammed Hüseyin Şehriyar kimdir?

Tam adı; Seyyid Muhammed Hüseyin Behçet Tebrizi’dir. Bunlardan Muhammet Hüseyin” şairin küçük adı, “Behçet Tebrizi Soyadıdır. “Seyyid” de Peygamber soyundan geldiği için kullanılır. Ülkesinde ve Türk Dünyası’nda şiirlerinde kullandığı mahlası olan “ŞEHRİYAR” adıyla tanınıp bilinmektedir.
Şiirlerinde kullandığı Şehriyar mahlası ile tanınan Güney Azerbaycan Türk şairidir. Şiirlerini “Şehriyar” mahlasıyla yazan Şair, şiirlerini hem Azerbaycan (Tebriz) Türkçesinde ve hem de Farsça olarak yazmıştır. Güney Azerbaycan Türklerinden (İran) olan Muhammet Hüseyin ŞEHRİYAR, 1904 veya 1906’yılında Tebriz’in Bağmeşe mahallesinde doğulmuş olması muhtemel dâhilindedir. Babası Mir İs mail Ağa adlı Hoşgenabı adlı saygın bir avukattır. Annesi ise Kevkep hanımdır.
İlköğrenimini doğduğu şehirde tamamlayan şair, Medrese-i Talibiye’de aldığı Arapça ve Arap edebiyatı eğitiminin yanı sıra, Fransızca öğrendi.
1921 yılında Tahran’a gelen ve Tıp Fakültesi kaydolarak, tıp eğitimi almaya başlar. 1924 yılında sevdiği “Süreyya” adlı kızın peşinden Horasan’a gider.
1973 yılında Tahran Radyosunda yaptığı bir konuşmada; Süreyya ile son defa Behcetabad’da buluşmak için sözleştiklerini, ancak Süreyya’nın gelmediğini, ertesi sabah ise Tıp fakültesini bitirmesine 3 ay kala Tahran’dan sürgün edildiğini, “Behçetabat Hatiresi” adlı şiirini bu buluşmaya itaf ettiğini söylemiştir.
1929 yılında önsözünü dönemin bilinen şairlerinden olan Bahtiyar Nafisi ve Muhammed Tağı Bahar’ın yazdığı ilk şiir kitabını neşreder. Şehriyar, şiirlerinde; Hafız, Sadi, Fuzuli, Molla Penah Vagif, Mirze Elekber SABİR’den etkilenmiştir.
Babasının ölümünden sonra 1935 yılında Tahran’a geri dönen şair, Ziraat Bankasında çalışmaya başlar. Şairin bu tarihten sonra burhanlı bir döneme girer bütün sevdiklerinden ve dostlarından uzaklaşarak tasavvufa meyleder.1937 yılında 4 ay süren bir Tebriz seyahati yapan şairin bu bunalımlı durumu uzun sürer. Annesinin ölümünden sonra uzun zaman kaldığı, burhanlar ve hastalıklarla geçirdiği Tahran’dan aniden ayrılarak 1953 yılı ortalarında Ana yurdu Tebriz’e döner. Tebriz’e yerleşerek buradaki Ziraat bankasında çalışmaya başlayan Şair buradan emekli olur.
Bu arada, akrabalarından ilkokul öğretmeni olan ve kendisinden 35 yaş küçük “Azize” adlı bir kızla 20 Ağustos 1953 yılında evlenen Şehriyar’ın bu evliliğinden dört çocuğu olur. Tebriz’de ana dilinde kaleme aldığı “Heyder Babaya Selam” şiirine 1953 yılında Tebriz’de en önemli eseri olan yazar ve yayınlar. Türkiye’de ve Sovyetler Birliği’ndeki Türk Cumhuriyetlerinde de büyük bir üne kavuşur. Heyder Baba, Şairin köyünün eteğinde kurulduğu dağın adıdır. 1964 yılında köyü Hoşginab’a gider ve ikinci “Heyder Babaya Selam”ı yazar ve yayınlar. Uusta şairliğinin yanında “Seyyid” Peygamber soyundan gelmesi yönüyle halk arasında büyük saygı ve sevgi gören şair, emeklilik günlerinde maddi sıkıntılar çekmiştir. 1976‘da gittiği Misafir olarak gittiği Tahran’da Ettelaat (Adalet) Gazetesi’ne verdiği bir demeçte; 22 yıldan beri aynı elbiseyi giydiğini söyleyen şair, Tahran’da misafirlikte iken aynı yıl eşi Azize Hanımı kalp krizinden kaybetmiştir.
Şairin Türkçe şiirlerinin büyük bir kısmı 1982 yılında Yahya Şeyda tarafından Tahranda yayınlanır. 1984 yılında Tebriz Üniversitesi’nde yapılan bir törenle şairin 80. Yaş günü görkemli bir şekilde kutlanır. Ömrünün son yılları yaşlılığın verdiği zafiyetlerle birçok kez hastalanmış ve nihayetinde 18 Eylül 1988’de hakkın rahmetine kavuşmuştur. Tebriz’in ünlü Makberetü’ş-Şuara’da toprağa verilmiştir.(Ruhu şad olsun).
Şehriyarın ölümü nedeniyle onun hatırasına hürmeten Tebriz’de bütün alışveriş merkezleri ve dukanlar kepenklerini kapatmış, halk ta matem işareti olarak o günü “garalar” giymiştir. Şairin ölüm günü, O’nun anısına, İran’da “Milli Şiir Günü” olarak ilan edilmiştir.
İran edebiyatındaki yeri dolayısıyla I.Derece “Maarif Nişanı” ile taltif edilen Şehriyar’ın adı; Tebriz Edebiyat Fakültesi’nin en büyük anfisiyle Tebriz’de bir okula verilmiştir. Ayrıca sağlığında 16 Mart gününü “Şehriyar günü” kabul edilen şairin ölümünden sonra evi de müze haline getirilmiştir.

Bazı Eserleri:
sempozyum_mhsehriyar_101-Heyder Baba’ya Selam, 2-Türk’ün Dili, 3-Memmed Rahim’e Cevab, 4-Sehendim, 5-Behcetabat Hetiresi, 6-El Bülbülü, 7-Süleyman Rüstem’e Cevaplar, 8-Döyünme ve Söyünme, 9-Getme Tersa Balası, 10-Naz Eylemisen, 11-Türk Evladı Geyret Vaktidir, 12-Derya Eyledim, 13-Türkiye’ye Hayali Sefer, 14-Kafkazlı Gardaşlarıma, 15-Ayrılık,16-El Kimi.
Şehriyar’ın Türkçe divanında göze çarpan en önemli özellik, hiç şüphesiz onun kendi halkına, adet, gelenek-göreneklerine ve en önemlisi de anadili olan Türk Diline önem vermiş olması ve bunu birçok yönüyle üstün görmüş olmasıdır. Örneğin, “Türk’ün Dili” isimli şiirinde bunu açıkça dile getirmektedir:

Türk’ün dili tek sevgili istekli dil olmaz
Özge dile gatsan bu esil dil esil olmaz.
Fars şairi çok sözleri bizlerden aparmış,
Türk’ün meseli, folkloru dünyada tektir,

“Türk Evladı, Gayret Vaktidir” isimli şiirinde de bunun gibi özellik¬leri öne çıkaran tasvirlere yer verilmektedir. Şair, “Derya Eyledim” şiirinde ise Türk dilini bir çeşme olmaktan deryaya dönüştürdüğünü ve bunun bir okyanusa dönüşmesi arzusunu dile getirmektedir:

Türki bir çeşme ise men onu derya eyledim,
Bir Soyug me’rekeni mehşer-i kübra eyledim.
Ümidim var ki bu derya hele ogyanus ola,
Ona zamin bu zemine ki müheyya eyledim.

Şehriyar, diğer Türkçe şiirlerinde de buna benzer duygularını sık sık ifade etmekte ve halkının isteklerini hiç çekinmeden Türk dilinin yasaklı ol¬duğu bir dönemde dile getirmektedir.

Sehendim

Şah dağım, çal papağım, el dayağım, şanlı Sehend’im,
Başı Dumanlı Sehend’im, başı Tufanlı Sehend’im
Başda Heyder Baba tek garla, gırovla garışıpsan
Son ipek telli buludlarla ufugda sarışıpsan

Savaşırken barışıpsan
Göyden ilham alalı sirri semâvata deyersen
Hele ağ kürkü bürün, yazda yaşıl don da geyersen
Goradan halva yeyersen
Döşlerinde sonalar sinesi tek şuh memelerde
Ne şirin çeşmelerin var
O yaşlı telleri yel hörmede, ay nazlı Sehend’im
İşveli eşmelerin var
Goy Yağış yağsa da, sel olup ahsa da ahsın,
Yanlarında dereler var

Goy gelemgaşların uçsun ferelerle, hamı bahsın
Başlarında hereler var, sıldırımlar, sereler var
O eteklerde ne gızlar yanağı lalelerin var
Guzular otlayarak neyde ne hoş lalelerin var
Guzular otlayarağ neyde ne hoş nalelerin var
Ay kimi hâlelerin var

Gül çiçekten bezende, ne gelinler kimi nâzın,
Suların zemzemesinde, ne derin râz-ı niyâzın
Oynayar güllü gotazın
Titreyir saz telli tek şahanelerin çayda, çimende,
Yel o tellerde gezende, ne Köroğlu çalı sazın

Ördeyin helvet edip gölde perilerle çimende
Gol ganaddan ona ağ hövle açar gezmeli ağzın
Gış gedir, goy gele yazın.
Hele novruzgülü var, gar çiçeyin var, gelecekler
Yel yağışda yuyunurken güneşiyle gülecekler

Üzlerin tez silecekler
Gışda keklik hevesiyle çöle gaçdığda canavarlar
Garda gaggıldayarag nazlı gelemgaşların olsun
Yaz o döşlerde nahar mendesin açdıgda çobanlar
Bollu, südlü sürüler, daldı gavutmaçların olsun
Ad alıp senden o şair ki, sen ondan ad alarsan
Ona her dad veresen yüz o mugabil dad alarsan
Tarıdan her zad alarsan
Adag oldugda sen onlar daha artıg ucalırsan
O celaletle Demavend dağından bac alırsan

Şir elinden tac alırsan
O da şe’rin, edebin şah dağıdır, sanlı Sehendi,
O da sen tek atıp ulduzlara şe’riyle kemendi
O da Simurgdan almagdadır fendi
Şe’r yazanda geleminden görisen dürr sepelendi

Sanki ulduzlar elendi
Söz deyende görisen gatdı gülü, püsteni, gendi
Yaşasın şair efendi
O ne şair ki, hıyal merkebine şav şığıyanda
O neneg at ayağın tozlu bulutlarda goyanda

O ne şair ki, dağın vesfine misdağ onu gördüm
Men senin tek ucalığ meşgine meşşag onu gördüm
Eşge, eşg ehline müştag onu gördüm
Lülelenmekdedi yer-göy nece tümer sarıyanda
Göreceksen o zamanda

Ne zaman varsa, mekan varsa kesip biçdi bir anda
Geçecekler, gelecekler, ne bu yanda, ne o yanda,
Ne bilim galdı ha yanda
Bah ne hörmet var O’nun öz demişi tek papağanda
Şirin’in tacı eyilmiş, gaşı durmuş gabağında

Başına savrulan inci, çarığ olmuş ayağında
Vehy edir şe’ri meleklerdi pıçıldır gulağında
Arzulardır dodağında
O da dağlar kimi Şe’ninde ne yazsam yaraşandır,
O da zalım goparan, gar küleğiyle duruşandır

Guduza, zalıma garşı sine germiş vuruşandır
Guduzun kürküne zalım bireler tek daraşandır
Emma vechinde fağır helgi eğilmiş soruşandır
Gara millet, hüneri bilse hünerle araşandır
Garalarla garışandır, sarışandır

Gece hekgın gözüdür tur töretmiş ocağında
Eriyip yağ tek üreklerdi yanırlar çırağanda
Mey mehebbetden içip lale bitipdir yanağında,
O bir oğlan ki, periler su içerler çanağında
İnci gaynar bulağında

Teb’i bir sevgili bülbül ki, ohur gül budağında
Sarı sünbül gucağında
Sular efsaneni söyler, o’nun efsunlu bağında
Seher’in çenli çağında
Şairin zövgü, ne efsunlu, ne efsaneli bağlar

Ele bağlar ki “Elifleyli” de, efsanede bağlar
Od yahıp dağları dağlar
Gül gülerse, bulağ ağlar
Şairin alemi ölmez, ona alemde zeval yoh
Arzular orda ne hatirliye imkandı, mahal yoh

Bağ-ı cennet kimi orda bu haramdır, bu halal, yoh
O mehebbetde melal yoh
Orda haldır, daha gal yoh
Geceler orda gümüşdendi, gızıldan ne günüzler
Ne zümürrüd kimi dağlardı, ne mermer kimi düzler

Ne sarı telli inekler, ne ala gözlü öküzler
Ay! Nece ay kimi üzler
Gül ağaçları ne tavus kimi çetrin açıp elvan
Hille kervanındı çöller, bezenir sürse bu kervan
Deve Kervanıdı, çöller, bezenir sürse bu kervan
Deve kervanıdı, dağlar yükü etlesdi bu heyvan

Sabir’in şehrine doğru gatari çekmede Servan
O hıyalımdaki Şirvan
Orda gar da yağar emma daha güller sola bilmez
Bu tebiet o teravetde mahaldır ola bilmez
Ömür peymanesi orda dola bilmez

O ufüglerde baharsan ne denizler, ne boğazlar
Ne periler kimi gu guşları uçmagda, ne gazlar
Gölde çimmekde ne gızlar
Balıg ulduz kimi göllerde, denizlerde parıldar
Yel güşuldar, su şarıldar

Gesrler vardı gızıldan, galalar vardı egigden
Rafeel tablosu tek sehneleri ehd-i etigde
Doymasın köhne refigden
Cennetin bağları tek bağlarının hûr-ü gusuri
Düzülüp gurfede balgundan cevahir kimi hûri

Elde Hurilerinin tüng-i bülûri
Tüngünün gül kimi sehba-ye tehuri
Ne meraglar ki, ayığ gözlere rö’yadı deyersen
Ne şefaglar ki, derin bahmada deryadı deyersen
Uyduran cennet-i me’vadı deyersen

Zöhrenin gesri brilyan, hisarı incidi, yagut
Gesri cadudu, mühendisleri Harut ile Marut
Orda mani dayanıp galmış o suretlere mebhut
Gapı gullugçusu Harut
Ordadır şe’r ü müzik menbeyi, serçeşmedi gaynar

Ne periler kimi fevvarelerden efşan olup oynar
Şair ancağ onu anlar
Dolu mehtab kimi istehrdi fevvareleriyle
Meleke orda çimer ay kimi mehpareleriyle
Güllü güşvareleriyle

Şe’r ü musigi şabaş olmada efşandı, perişan
Sanki ağşahıdı olmağda gelin başına efşan
Ne gelinler ki, ne ennik üze sürtelle ne kirşan
Yaha ne tülkü ne dovşan
Ağ periler sarı köynekli buludlardan enirler

Süd gönülde melek ile çimerken sevinirler
Sevinirler, öyünürler
Govzananda here elde dolu bir cam aparırlar
Sanki çengilere, şairlere ilham aparırlar
Derya gızlarına peyğam aparırlar

Denizin örtüyü mavi, ufügun segfi semavi
Aynadı her yana bahsan, yer olup göyle müsavi
Gerg onun şe’rine ravi
Gurfeler ay bulud altında olar tek görünüller
Göz açıp yumma çırağlar kimi yandıgda sönüller

Sehneler Çerh-i felek tek durulup gah da çönüller
Kölgelikler sürünüller
Zöhre balgunda ilahe şinilinde görünürken
Bahısan Hafiz-i de orda celaletle görürsen
Ne seversen

Gâh gören Hafiz-i Şiraz ile balgunda duruplar
Gâh gören ortada şetrenc gurupken oturuplar
Gâh gören söz ile, avaz ile eylence guruplar
Sanki sager de vuruplar
Hace elhan ohuyanda hamı işden dayanırlar

O nevalerle periler, gâh uyup, gâh oyanırlar,
Laleler şö’lesi elvan şüşe rengi boyanırlar
Ne humar gözlü yanırlar
Ganad ister bu feza, goy gala terlanlı Sehendim
Eşit öz gissemi, destanımı, destanlı Sehendim

Seni Heyder Baba ol ne’releriyle çağıranda
O sefil, darda galan tülkü govan şir bağıranda
Şeytan’ın şıllığa galhanda gatırı nohda gıranda
Dede gorgud sesin aldım, dedim arhamdı, inandım
Arha durdugda sehendim, Savalan tek havalandım

Sele garşı gavalandım
Çoşgunun da ganı coşdu, mene bir haylı ses oldu
Her sesiz bir nefes oldu
Baki dağları da hay verdi sese, gıy ha ucaldı
O tayın ne’releri sanki bu taydan da bac aldı

Gurd acıldıhda gocaldı
Rahim’in ne’resi govzandı deyen toplar atıldı
Sel gelip nehre gatıldı
Rüstem’in topları seslendi, deyen bomlar açıldı
Bize gül gonca saçıldı

Gorhma geldim deye sesler de mene, can dedi gardaş
Mene can can deyerek, düşmene gan-gan dedi gardaş
Şehriyar söylemeden gâh mene sultan dedi gardaş
Men de canım çığırıp can sene gurban dedi gardaş
Yaşa oğlan! Size dağdaş deli ceyran dedi gardaş

El size gaflan dedi gardaş
Dağ size aslan dedi gardaş
Dağlı Heyder Baba’nın arhası her yerde dağ oldu
Dağa dağlar dayağ oldu
Arazım ayna çırağ goymada aydın şefeg oldu

O tayın ne’resi govzandı ürekler gulag oldu
Yene gardaş deyerek gaçmada başlar ayağ olduk
Gaçdıg üzleştik Araz’da yene gözler bulağ oldu
Yene gemler galağ oldu
Yene gardaş sayağı sözlerimiz bir sayağ oldu

Vesl iyin almada, el çatmada aşgim damağ oldu
Helelik gem saralarken gayalar döndi ağ oldu
Araz’ın süd gölü daşdı, gayalıglar da bağ oldu
Sarı sünbüllere zülf içre, oraglar darağ oldu
Yoncalıglar yene bildirçine yay-yaz yatağ oldu

Gözde yaşlar çırağ oldu, lale bitdi yanağ oldu
Gonca güldi dodağ oldu, ne sol oldu ne sağ oldu
Elimi arhamı gördükde zalım ovçu gısıldı
Sel kimi zülmü basıldı, zine arh oldu kesildi
Özü getdi yeri galdı

Tor guran ovçu atın govmada sındı, geri galdı
Emma Heyder Baba da bildi ki, biz tek hamı dağlar
Bağlanıp gol gola zencirle buludlar, odur ağlar
Ne bilim, belke tebiet özü, namerde gün ağlar
Ne bilim, belke tebiet özü namerde gün ağlar

Eyri yolları açarken, düz olan golları bağlar
Saf olan sineni dağlar
Dağların her goçu terlanı, ceyranı maralı
Hamı düşgün hamı pozgun, sineler dağlı, yaralı
Gül açan yerde saralı

Mehşer olmagdadı bunlar, daha vulgan olacagdır
Zülm dünyası yanarken de tilit gan olacagdır
Vay! Ne tufan olacagdır
Dedin Azer eli’nin bir yaralı nisgiliyem men
Nisgil olsam da gülüm, bir ebedi sevgiliyem men

El meni atsa da öz gülşeniminin bülbülüyem men
Eliminin Farsıca da derdini söyler diliyem men
Diye doğru, ne garanlıg ise el meş’eliyem men
Ebediyyet gülüyem men
Nisgil ol çariye galsın ki, ceahir nedi ganmır
Medeniyyet Debin eyler bedeviyyet, bir osanmır
Gün gedir, az gala batsın, gecesinden bir oyanmır
Bir öz ehvalına yanmır
Atar insanlığı, emma yalan ensabı atammaz
Fitne govzatmazsa bir gün, gece asude yatammaz

Başı başlara çatammaz
Emma menden sarı sen arhayın ol, şanlı Sehend’im
Deli ceyranlı Sehend’im
Men daha erş-i ela kölgesi tek başda tacım var
Elde Musa kimi Fir’ona genim bir ağacım var

Herecim yoh, ferecim var
Men, Eli oğluyam, azadelerin merdi, muradi,
O garanlıglara meş’el, o işiglıglara hadi
Hakga, imana münadi

Başda sınmaz siperim, elde kütelmez gılıcım var

Türkiye’ye Hayalî Sefer

Gelmişim nazlı hilâl ülkesine,
Fikret’in ince hayâl ülkesine.
Âkif ’in marşı yaşardıp gözümü,
Baxıram Yahya Kemal ülkesine.

O güzeller güzeli İslambol,
O denizler kızı, derya gelini,
Sanki derya çiçeği nilüfer,
Kol açıp sahile atmış elini.

Gurbet ihsas eylemem men burada,
Sanki öz doğma diyarımdı menim;
Nerde vardı karındaşlarımız,
Anayurdumdu, hisarımdı menim.

Kafkazlı Kardaşlar ile Görüş
Ey safasın unutmayan Kafkaz!
Gelmişem zevk alam merakından,
Gayreti coşğun olmayan ne bilir
Ki neler çekmişem firakından.

Koy gelim, bir kucaklaşıp öpüşek,
Bir çekek rüzgâr elinden dâd,
Tanrı’nın şükredek celâline ki,
Bu kadarlıkça olmuşuk âzâd!

Sazımın gamlı sîmlerinde menim,
Bakü’nün başka bir teranesi var.
Sinemin dar harabesinde derin
Bu cevahirlerin hızânesi var.

Dilimiz kanımız bir oldukda,
Kırmak olmaz bu ahd ü peymanı;
Halk ile ahdi muhkem itmakda,
Başlıyabilmerik bu imanı.
Gelmişik doğma yurdumuz
Bakü’ye Koy bu tarihde iftihar olsun.
Şehriyar’dan bu ufuklarda,
Bu sınık nağme yadigâr olsun.

El Kimi

Şehriyar’ım gözüm yaşı sel kimin,
Garip sen mi vetanında el kimin,
Sevdan üreğimde kara yel kimin,
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Haramzadalardan yoldaş olar mı?

Gurt gurtnan dolaşır, itler it inen,
Gurt şikarnan doyar, itler küt inen,
Yanaşmanın goynu dolar pit inen
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Fars, Çin, Urustan yoldaş olar mı?
Oğuz Atam bizi görse neyliyer,
Dövüner dizini helak eyliyer,
Yeğin geyze gelir, gönü göynüyer,
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Yılandan, çiyandan yoldaş olar mı?
Bed-güman değilem Allah kerimdir,
Turan hayalimdir, etim, derimdir,
Böyyük Asya nece olsa benimdir,
Gurt yuvalarına tilki dolar mı?
Ayıdan, Moskof’tan yoldaş olar mı?

Şehriyar’ım, incinmeyin sözüme,
Dost acı danışar dostun özüne
Gah ağlaram, gah vururam dizime
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Hayından, uğrudan yoldaş olar mı?

Türkün Dili

Türkün dili tek sevgili, istekli dil olmaz,
Ayrı dile gatsan bu esil dil esil olmaz.

Üz şe’rini farsa, erebe gatmasa şair,
şe’ri oxuyanlar, eşidenler kesil olmaz,

Fars şairi çok sözlerini bizden aparmış,
Sabir kimi bir süfreli şair pehil olmaz.

Türkün meseli, folkloru dünyada tekdir,
Han yorganı, – kend içre meseldir, – mitil olmaz.

Azer gonşu geyseri, rumu esir etmiş,
Kesra sözüdür, bir bele tarih nağıl olmaz.

Bişmiş kimi şe’rin de gerek dad-duzu olsun,
Kend ehli bilirler ki, doşabsız heşil olmaz.

Sözler de cevahir kimidir, esli bedelden,
teşhis veren olsa, bu geder zir-zibil olmaz.

Şair ola bilmezsen, anan doğmasa şair,
Missen, a balam, her sarı köynek gızıl olmaz.

Çok gıssa boy olsan, olusan cin kimi şeytan,
Çok da uzun olma ki, uzunda egil olmaz.

Menden de ne zalim çikar, oğlum, ne gisasçı,
Bir defe bunu an ki ipekden gezil olmaz.

Azad, goy oğul eşgi tebiet de beyensin,
Dağ-daşda doğulmuş deli ceyran hemil olmaz.

İnsan odu tutsun bu zelil helgin elinden,
Allah’ı seversen, bele insan zelil olmaz.

Çok da ki, serabın suyu var, yağ-balı vardır,
Baş erse de çatdırsa, serab erdebil olmaz.

Bir zerre müsavat ola, şair çöpe dönmez,
Erbablarımızdan da garınlar tebil olmaz.

Düz vaktda dolar tahta-tabag edviye ile
Onda ki, nenem sancilanar zencefil olmaz.

Bu şehriyarın teb’i kimi çimmeli çeşme
Kövser ola bilse, demirem, selsebil olmaz

El Kimi

Şehriyar’ım gözüm yaşı sel kimin,
Garip sen mi vetanında el kimin,
Sevdan üreğimde kara yel kimin,
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Haramzadalardan yoldaş olar mı?

Gurt gurtnan dolaşır, itler it inen,
Gurt şikarnan doyar, itler küt inen,
Yanaşmanın goynu dolar pit inen
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Fars, Çin, Urustan yoldaş olar mı?

Oğuz Atam bizi görse neyliyer,
Dövüner dizini helak eyliyer,
Yeğin geyze gelir, gönü göynüyer,
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Yılandan, çiyandan yoldaş olar mı?

Bed-güman değilem Allah kerimdir,
Turan hayalimdir, etim, derimdir,
Böyyük Asya nece olsa benimdir,
Gurt yuvalarına tilki dolar mı?
Ayıdan, Moskof’tan yoldaş olar mı?

Şehriyar’ım, incinmeyin sözüme,
Dost acı danışar dostun özüne
Gah ağlaram, gah vururam dizime
Heç elden özgeye gardaş olar mı?
Hayından, uğrudan yoldaş olar mı?