Ermeni Meselesi Uludağ Üniversitesi’nde Masaya Yatırıldı

U.Ü. Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay:

“ Yeni Nesilleri tarih bilinci ile yetiştirmezsek, tarih bizden hesap sorar”

Türk Ocağı Bursa Şube Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı:

“Ermenilerin güncel tarihinden “Türk tehdidi” çıkarsa Ermenistan’da Ermeni kalmaz”

 

Ali Eşref Uzundere

Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, “ Tarih tekerrürden ibarettir. Eğer tarihten ders alırsak tarih tekerrür etmez. Yeni nesilleri tarih bilinci ile yetiştiremezsek, Tarih bizden hesap sorar” dedi.

Tarihte 1915 Ermeni olayları olarak yer eden Ermeni meselesi; Türk Ocakları Derneği Bursa Şubesi ve Uludağ Üniversitesi’nin Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür merkezinde ortaklaşa düzenlediği “Osmanlı’nın seçkin tebaası iken yabancılaşan topluluk; ‘Bursa Ermenileri” bilgi şöleninde çeşitli yönleriyle ele alınarak tartışıldı.

Üç oturum şeklinde düzenlenen etkinliğin açılış törenine,  Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Yüce, fakültelerin dekanları, akademisyenler, öğretim görevlileri ve öğrenciler katıldığı bilgi şöleninin açılışında konuşan, U.Ü. Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, Emperyalist batılı devletlerin Osmanlı devletini farklı etnik gurupları gündeme getirerek bölüp parçalayarak yuttuklarını belirterek, Osmanlıdan geri kalan bu günkü topraklarımızda aynı senaryoyu cumhuriyetimizin kurulduğu günden itibaren istisnasız ve vazgeçmeksizin hala devam ettirdiklerini söyledi.

“Bizler dinimiz vatanımız milletimiz ve bayrağımız için her şeyimizi vermeye razı olan toplumuz. Bundan hiçbir şekilde ödünümüz olmayacak” diyen rektör Prof. Dr. Ulcay, “ Bir zamanlar ufukların efendisiydik. Ancak birileri içeriden, birileri dışarıdan çalışarak, bir önceki atalarımızın kurduğu üç kıtada hükümran olan Osmanlı Devleti’nin akordunu bozdular. Ardından da 624 sene süren cihan devleti sona erdi. Bugün yine aynı oyunları ülkemizde sergileniyor. Şunu unutmayın ki; bugün bizi Ermenilerden daha fazla içimizdeki Organizatörler; başka unsurlarla, gizli kimliklerle, terör örgütleriyle, başka isimlerle aynı oyunları, ülkemizin birçok yerinde ve üniversitemizde de oynamaya çalışıyorlar” diye konuştu.

Uludağ üniversitesi rektörü ve yönetimi olarak hiçbir şekilde bunların en ufak bir etkinliğine bile müsaade etmeyeceğini, gerekirse okuldan uzaklaştırmak, gerekirse memuriyetlerine son vermek noktasında, ülkenin birliğine olan katkısını göstermek adına elinden geleni yapacağını ifade eden Rektör Prof. Ulcay, şunları kaydetti:

Eğer biz tarih bilinci ile yeni neslimizi yetiştirmezsek, inanın tarih bizden hesap sorar. Bugün bu nimetlere sahip çıkıp, kıymet bilmezsek, bu nimetler elimizden alınır. Onun için gençler, tarihinize, diline, milletinize, devletinize ve bayrağınıza sahip çıkın. Eğer biz bunlara sadece dilden değil, gönülden inanmıyorsak kendimizi kandırırız. 1453’te İstanbul’u fethederek Anadolu’nun her noktasına mührümüzü vurduk. Bu gelişmeyi Avrupalı devletler kabullenemediler. Bu gün Avrupa’nın birçok yerinde Bizans Enstitüleri var. Bu kurumların görevi; bizi Anadolu’dan atmak için, Bizans’ı yeniden yeşertmek için ciddi bir şekilde çalışma yapıyorlar. Bugünkü terör olayları, bu günkü Ermeni olayları ve diğer tüm etnik unsurlar üzerinden oynanan oyunların arkasında gerçekte Bizans’ı tekrar hortlatmak var. Osmanlı’yı parçaladıkları gibi Türkiye’yi ve Anadolu’yu da parçalamak, bir tarafında Bizans’ı yeniden kurmak, diğerlerini de Büyük İsrail’e uydu kent yapmak için ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Bizim görevimiz ise birlik ve beraberlik içerisinde, birbirimizin arasındaki farkların çok da anlamlı olmadığını görmektir.”

Farklı kültürlerin, fikirlerin, düşüncelerin; devleti parçalama “zihniyeti olmadığı müddetçe zenginlik” olduğunu vurgulayan U.Ü. Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, “Bunu yurt dışına gidip uzunca müddet kalanlar çok daha iyi hisseder. Bizim aramızdaki bu farkları, başkaları ile olan farklarımızı gördüğümüz zaman –hainlik hariç- diğer farklarımızın çok da anlamlı olmadığını anlarız. El ele birlikte ülkemizi İslam dünyasına da Türk dünyasına da örnek olacak şekilde birleştirmek için hepimiz elimizden geldiğinde yapmak zorundayız. Yapmazsak tarih tekerrürden ibarettir. Eğer tarihten ders alırsak, tekerrür etmez.”şeklinde konuştu.

 

“TÜRK TEHDİDİ ÇIKARILIRSA ..”

Bursa Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Selçuk Kırlı ise konuşmasında, Osmanlı’nın seçkin tebaası iken yabancılaşan Ermeni topluluğunun yabancılaştırılması sosyolojik ve psikolojik boyutunu anlatarak, “Mesele Ermenilere kin duymak, sinirlenmek ya da bir kini nesilden nesile aktarmak değildir. Bu Türk milletinin karakterine uyan bir şey değil” dedi.

Bilgi şöleninin oturumlarının başlığının “ Osmanlı’nın Seçkin Tebaası iken Yabancılaşan Topluluk” olduğuna işaret eden Prof. Dr. Kırlı, “Yabancılaşmak” daha sonra ortaya çıkacak şiddetin, çatışmaların altında yatan sebeplerden biri olduğunu belirterek şunları kaydetti:

“İnsanlar içinde bulundukları topluma yabancılaştıkları zaman; ama kendi kanaatleriyle ama başkalarının yönlendirmeleriyle sonuçta yabancılaştıkları zaman içinde bulunduğu topluluğu ötekileştirirler. Bu ötekileştirme sonunda çok küçük manipülasyonlarla hareket geçip kendi sonlarını hazırlayan bir takım gayretler içine girebilirler. Çok kısa sürede çok büyük menfaatler elde edeceklerini zannederlerken, aslında uzun vadede çok büyük zararlara uğrayacaklarını kestiremeyebilirler. Aslına bakarsanız Ermenilerin 1800’lerden itibaren bölgedeki başka bir takım unsurlarla beraber, Almanya’nın, Rusya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın büyük destekleriyle yaptıkları hareketlerde üç aşağı beş yukarı bu modele uyar.

Aslına bakıldığında Türklerin bu konuda en kusursuz, en masum olduklarını anlatan Prof. Dr. Kırlı, “İki sürahi çarpıştığı zaman bir tanesi kırılırsa öteki de çatlar. Ermeniler bu memleketteki varlıklarını kaybettiler. Onlar bizim insanlarımızı öldürmekle bizim dostluğumuzu kaybettiler. Bizim atamız Osmanlı da onlardan kaynaklanan bir alay kültür değerini ve Avrupa ile bağlantılarını kaybetti. Kayıplar her zaman karşılıklı, tek taraflı değildir. Ama altında yatan nedenler de dikkate alınarak, ilk hareketi yapanın mahkûm edilmesi söz konusu olduğunda, mahkûm edilecek olanın Türk olması, mümkün olmamasına rağmen, mesele gerçekleri ortaya koyabilmek değil, mesele gerçekleri anlatabilmektir. Mesele, bu topraklar üzerinde hala eski emellerini devam ettirmekte olan ve yerel olarak bulabilecekleri her türlü şansı kullanarak, bu memleketi parçalamaktır. Ermeni meselesi, elimizde kalan son coğrafyada da geçmişe benzer taktikler ile benzer sonuçları almak isteyenlerin, en kolay kullanabilecekleri 100 yıl süren propagandaları sonucunda en müsait hale gelmiş olan araçtır. Ermeniler için bunun çok önemli bir anlamı var.

“ERMENİLERİN İDDİALARI GÜLÜNÇ”

Ermenilerin millet olabilmeleri ve varlıklarını sürdürebilmeleri için bir takım tarihi “Mit”lere ihtiyaç duyduklarını, Olduğu iddia edilen dar bir coğrafyada, vasat bir tarihi krallık dışında ortaya koyabilecekleri bir bağımsız devletlerinin olmadığını anlatan Prof. Dr. Kırlı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Biz tarihte kurulmuş devletlerimizle övünüyoruz. Ermenilerin olduğu iddia edilen bir tarihi krallık süreci var. Dolayısıyla mitleriyle, kahramanlarıyla övünmek gibi bir lüksleri yok. Bunun için tehdidi çok iyi kullanıyorlar. Toplum kendini tehdit altında hissettiği zaman, birbiri ile kenetlenir. Dolayısı ile bulundukları toprakları terk etmekten geri durup, o tehdidin karşısında korunma içgüdüleri ile birlikteliğini sürdürmeye devam ederler. Ermenilerin yaptığı da odur.

Eğer Türk tehdidi diye bir tehdit, Ermenilerin güncel tarihinden çıkarsa, Ermenistan’da Ermeni kalmaz. Zaten kalanların sayısı da bellidir. O kadarcık sayıyla ortaya koydukları iddiaların büyüklüğünü coğrafya ve nüfus açısından kıyaslarsanız gülünçtür. Ancak bu gerçekler hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü bu bir algı yönetimi meselesidir. Onlar bu propaganda savaşını özellikle batıda, zaten batılıların onlara inanmaya niyetli olduğundan dolayı bir ölçüde de kazanmışlardır.

Bu tür meseleler bir günde, üç günde yüz günde bitmez. Bu aşamadan sonra bizim yapmamız gereken şey; Ermenistan Cumhurbaşkanının dediği gibi bu mesele bir sonraki nesile aktarılmış, yeni nesile yeni hedefler gösterilmiştir. Hedefte bulunan insanlar olduğumuza göre, haklılığımızı, savunmak, atalarımızı savunmak geleceğimizi savunmak bize düşer. İnşallah en bilimsel metotlar ile hep birlikte el birliği ile bunu başarırız.”

Bilgi şöleninin açılış töreninden sonra Prof. Dr. Tayyar Arı’nın yönettiği İlk oturumda; Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu, “Osmanlı Döneminde Türk-Ermeni Kültür İlişkileri”, Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran, “93 Harbi Sonrasında Osmanlı Ermenilerinin Devlete Karşı Kışkırtılmaları”, Prof. Dr. Hale Şıvgın “ İttihat ve Terakki’nin Ermeni Politikası”, Prof. Dr. Muammer Demirel “Ermeni Tehciri” konu başlıkları adı altında bildirilenini sundular.

 

SEVR’DE DAYATILAN ERMENİ MESELESİ LOZAN’DA NEDEN YOK?

Oturum Başkanı Prof. Dr. Tayyar Arı yaptığı ön konuşmada, Türklerin, hiçbir millete karşı husumet ya da düşmanlık duymadığını belirterek, Ermenilerin, Türk düşmanlığı üzerine bir ulus inşa etmeye çalıştıklarını ve bu düşmanlığı da bu süreçte çok iyi kullandıklarını söyledi.

Tayyar Arı; “ Türk düşmanlığının Yunanistan’da ve Rumlar için geçerli olduğunu, Türkiye’de bir Rum, Ermeni düşmanlığının yok denecek kadar az olduğunu belirten Prof. Dr. Arı, şunları söyledi:    “Türkiye’nin ve Türklerin kimseye karşı düşmanlığı yok. Bu millet olarak bizim özelliğimiz. Bu belleğimizde var olan hoşgörü kültüründen kaynaklanıyor. Anadolu coğrafyasını farklı unsurlar ve kültürler ile bin yıldır paylaşıyoruz. Ancak tabii ki bizden bağımsız gelişmeler söz konusu. Bunu da göz ardı edemeyiz. Özellikle 19. Yüzyıldan itibaren, bu mesele özellikle İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından Osmanlı’yı parçalamak için bir unsur haline getirilmiş ve aşamalı bir şekilde mesele Sevr’e kadar intikal etmiş. Çok önemli bir noktayı, dikkatinize sunmakta yarar görüyorum. Sevr’de Ermenilere bir bağımsız devlet vaat eden ve bunu metne döken batılıların, Lozan’da bu noktayı nasıl es geçtiklerini ya da gündeme bile getiremediklerini göz ardı etmemek lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ortaya çıkışı ile batılıların bu azınlıkları kullanıp, kenara nasıl bıraktıklarını bizlere gösteriyor. Ben bunun her zaman kesinlikle göz ardı edilmeyerek dikkate alınması gereken bir tarihi vaka olarak görüyorum. Dolayısıyla bölgemizdeki bazı hadiselerde; büyük ve bölge dışı aktörler, siyasi amaçları çerçevesinde her zaman belli azınlıkları kullanırlar. Ancak günün sonunda amaçlarına ulaştıkları zaman bunları terk edebilirler. Buna da dikkat etmekte yarar var.”

 

BATI DÜNYASI BU MESELEYE DÖRT ELLE SARILIYOR

Konuşmasında, Ermeni meselesinin bizim dışımızda bir hadise olduğuna da dikkati çeken Prof. Dr. Tayyar Arı, “Bugün de maalesef batı dünyasında bu meseleye yönelik olarak ciddi bir alıcı kitle var. Bu da Müslüman ve Türk dünyasına yönelik bir ön yargıdan kaynaklanıyor. Meselenin ortaya çıkışından itibaren Ermeni ayaklanmaları batı medyasında çok görkemli bir şekilde yer aldı. Olmayan hadiseler olmuş gibi abartılı bir şekilde gösterilerek yansıtıldı. Dolayısı ile ortak bir kültür ve ortak din gibi temel unsurlar üzerinde hareket ederek, Ermeni meselesi batı dünyası tarafından sahiplenilmiş durumda. Bunu bizim aşmamız da öyle kolay değil. Bununla mücadele ederken de bizi destekleyenlerin sayısının fazla olduğunu söylemek yanlış olur.  Türk bilim insanlarına düşen bir görev, daha fazla çaba göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Hem bu meseleyi doğru bir yörüngeye oturtmak hem de oluşmuş olan algıyı tersine çevirmek için ciddi bir çalışma yapılmasına ihtiyaç var. Son zamanlarda çalışmalar artıyor. Fakat oldukça az ve yetersiz olduğunu söylemeliyim” şeklinde konuştu.

U.Ü Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay ve beraberindekiler, program öncesinde Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda Gazeteci-Yazar Ali Eşref Uzundere’nin açtığı ‘Fotoğraflarla Ermeni Mezalimi’ isimli sergiyi gezdi.

Öğlen yemek arasından sonra Prof. Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa’nın yönettiği ikinci oturumda; Prof. Dr. Ömer Turan, “Osmanlı Ermenileri ve Misyonerler”, Dr. Fulya Düvenci Karakoç,“Yabancılaşma Öncesinde Bursa’daki Ermeni Toplumunun İktisadi ve Kültürel Yaşamdaki Yeri” Yar. Doç. Dr. İsmail Yaşayanlar, “Bursa Pazarköy (Orhangazi) Ermenilerinin Demografik Yapılarına Yönelik Bir İnceleme (1831-1814),  Yazar Raif Kaplanoğlu ise “Bursa Ermenilerinin Faaliyetleri Hakkında Bir Rapor” konu başlıklarında bildirilerini sundular.

Prof. Dr. Alev Sınar Uğurlu’nun yönettiği son oturumda ise, Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu,“20.Yüzyıla Girerken Bursa Ermeni Kilisesi ve Yabancılaşma Sürecine Etkileri”, Prof. Dr. Saime Yüceer, “Mustafa Kemal Atatürk’ün Ermeni Politikası”, Doç.Dr. Barış Özdal, “Ermeni Sorunun Uluslararası Boyutta Ortaya çıkışı”, Dr.Turgay Akkuş ise “19.Yüzyılda Bursa İpek Endüstirisinde Ermeniler” konu başlığında bildirileni sundular.

Türk Ocakları Derneği Bursa Şubesi ve Uludağ Üniversitesinin ortaklaşa düzenlediği “Osmanlı’nın seçkin tebaası iken yabancılaşan topluluk; Bursa Ermenileri Bilgi Şöleni’nde yapılan sunumlar ve bildiriler, kitap halinde yayınlanacak.

 

[Best_Wordpress_Gallery id=”4″ gal_title=”ErmeniMeselesi”]

FOTOĞRAF ALT YAZILARI:

1-2-3  :  – Osmanlı’nın seçkin tabası iken yabancılaşan topluluk; “Bursa Ermenileri” bilgi şöleni

4-:          – Prof. Dr. Selçuk Kırlı, Türk Ocakları derneği Bursa Şubesi Başkanı

5-6- :     -Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay,

7- :         I.Oturum;(Soldan sağa) Prof . Dr. Ömer Turan, Prof. Dr. Hale Şıvgın, Prof. Dr. Teyyar Arı (Oturum başkanı),  Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu, Prof. Dr. Muammer Demirel, Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran,

8-            Prof. Dr. Kemalettin Kuzucu,

9-            Prof. Dr. Cemalettin Taşkıran

10-         Prof. Dr. Ömer Turan,

11-         Prof. Dr. Hale Şıvgın

12-         Prof. Dr. Muammer Demirel,

13-         II. Oturum– (Soldan sağa) Dr. Fulya Düvenci Karakoç, Prof. Dr. Behçet Kemal Yeşilbursa, Yar. Doç. Dr. İsmail Yaşayanlar,  Yazar Raif Kaptanoğlu

 

14-         III. Oturum: (Soldan Sağa)- Doç. Dr. Barış Özdal, Prof. Dr. Saime Yüceer, Prof. Dr. Alev Sınar

Uğurlu,  Dr. Turgay Akkuş

15- Şölen toplu fotoğrafı